Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule, Üçüncü Şua, Birinci Cilve, İkinci Şavkta geçen ayetler hangi gaybi haberlere işaret ediyor?
Değerli Kardeşimiz;
"Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip gelecekler. Önce olduğu gibi sonra da Allah’ın dediği olur. O gün müminler Allah’ın yardımı sebebiyle sevinecekler. O dilediğini muzaffer kılar. O çok güçlüdür, engin merhamet sahibidir." (Rum, 30/1-5)
“Sabret, Allah’ın vaadi haktır.” (Rum, 30/60)
Bu ayette açıkça Rumların ağır bir mağlubiyetten sonra Sasanîlere karşı üç ile dokuz yıl içinde galip geleceği ve bu galibiyetle mü’minlerinde müşriklerle girdiği iddiayı kazanacağı haber verilmektedir. O dönemde müşrikler ateşperest olan Sasanîlere, mü’minler de Ehl-i kitap olan Bizans devletine taraf oluyorlar.
“İnşaallah, hepiniz emniyet içinde ve saçlarınızı tıraş etmiş veya kısaltmış olarak Mescid-i Harama gireceksiniz. ... Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hak din ile gönderen odur.” (Fetih, 48/27-28)
Bu ayette Mekke'nin fethedileceğini ve İslam dininin kısa bir süre içinde diğer dinlere galip geleceğini haber veriyor ve haber verdiği gibi aynen çıkıyor.
“Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler: Hanginiz cinnete uğramış?” (Kalem, 68/5-6)
Peygamber Efendimiz (asm)'i cinnet ve delilik ile suçlayan Mekke müşriklerinin akıbetinden haber veriyor ve aynen haber verdiği gibi, kimin cinnet içinde olduğu kısa bir süre sonra aynen çıkıyor.
“Yoksa onlar ‘O bir şairdir; biz onun başına gelecek felâketi bekliyoruz.’ mu diyorlar? Sen ‘Bekleyedurun, ben de sizinle beraber bekliyorum.’ de.” (Tûr, 52/30-31)
Yine Peygamber Efendimiz (asm)'e şair deyip sonunun hüsran ve felaket olacağını iddia eden müşriklere; ayette kimin hüsran ve felakete uğrayacağı açık bir ifade ile beyan ediliyor ve aynen ayetin ifade ettiği gibi onların sonu hüsran ve felaket oluyor. Ki bu ayetlerin indiği dönemde mü’minler hem az, hem zayıf, hem de zulüm altında idiler.
“Allah seni insanlardan korur.” (Mâide, 5/67)
Başta amcası olmak üzere Peygamber Efendimiz (asm)'in canına kastedecek düşmanları çok olmasına rağmen, bu ayette açık bir dil ile onun eceli ile öleceğini ve kimsenin ona zarar veremeyeceğini ifade ediyor.
"Bunu yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının; o, inkârcılar için hazırlanmıştır." (Bakara, 2/24)
Ayette zikredilen “ateş” cehennem ateşidir. Taşların ise putlar olduğu beyan edilmektedir. Öte yandan, bu ateşin yakıtının taşlar ve insanlar oluşu düşündürücüdür. İnsanlar bu ayetin gelmesinden yüzyıllar sonra kömürü bulup yaktıklarında, taş gibi nesnelerin de yandığını anlamışlardır.
“Ölümü hiçbir zaman temenni etmeyecekler.” (Bakara, 2/95)
Bu ayette Yahudilerin, ahiret yurdunun yalnızca kendilerine ait olacağı, sadece kendilerinin cennete girecekleri yolundaki iddialarına cevap verilmektedir. Eğer bu iddialarında samimî iseler, asıl yurtlarından bile uzaklaşmış olarak çeşitli zahmet, elem ve kederler içinde yaşadıkları şu dünyadan ayrılarak, ebedî saadet yeri olan cennete kavuşabilmek için bir an önce ölmeyi istemeleri gerektiği ifade edilmektedir.
Onlar böyle bir temennide bulunamazlar, çünkü kendi iddialarından kendileri de emin değillerdir. Bunun sebebi de bizzat kendilerinin işledikleri cürüm ve cinayetlerdir. Her ne kadar sözde kendilerine indirilen kitaba inandıklarını, doğru yolda olduklarını ve bütün insanlar içinde âhiret saadetine sadece kendilerinin lâyık olduğunu iddia ediyorlarsa da işledikleri kötülükler yüzünden vicdanları bu iddialarını tasdik etmemektedir. Bunun için asla ölümü temenni edemezler.
Nitekim Yahudiler hâlen aynı psikoloji üzerine bulunuyorlar ki ayet bu zamanları da görerek böyle bir ifade kullanıyor.
“Onlara gerek âlemin her tarafında, gerekse kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz; ta ki Kur’ân’ın hak olduğu onlara iyice açıklanmış olsun.” (Fussılet, 41/53)
Müfessirlerin, bazı küçük farklılıklarla, yaygın olarak benimsedikleri te’vile göre ayette geçen “âfâk”, Mekke dışındaki çeşitli beldeler, bölgeler (nevâhî), “kendi nefisleri” de putperestlerin yaşadığı Mekke şehridir.
Buna göre âyette vakti geldiğinde gerek müşriklerin yaşadığı Mekke’nin, gerekse Mekke çevresindeki diğer beldelerin, hatta dünyanın birçok bölgesinin Hz. Muhammed (asm) ve daha sonraki Müslüman liderler tarafından fethedileceği; böylece İslâm dininin cihana yayılacağı müjdelenmektedir. Nitekim daha Hz. Peygamber (asm) zamanında Mekke fethedildiği gibi, Arap yarımadasının tamamına yakını da İslâm hâkimiyetine girmiş; böylece hayatta olan birçok Mekkeli bu müjdenin tahakkuk ettiğini görmüştür.
“De ki: And olsun, eğer bu Kur’ân’ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler.” (İsrâ, 17/88)
Kur’an’ın bu meydan okuyuşu on dört asırdır devam etmesine rağmen, hâlen Kur’an’a rakip olacak, onu çürütecek bir kitap gelmiş değildir. Bu da ayetin gaybî bir mucizesi oluyor...
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü