Kur’anın mu’cize olan îcazına misal olarak Bediüzzaman, Rum suresinin 17-27. ayetlerini veriyor; bu bölümü inceleyebilir miyiz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bu kısımda meşhur müfessir Beydâvi’den alakalı kısmın tefsirine kısaca bakalım, şöyle ki:

فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ

17. “Öyle ise akşama girdiğinizde, sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih edin.”

وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ

18. “Göklerde ve yerde hamd ona mahsustur.”

وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ

“Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde de (Allah’ı tesbih edin).”

Ayet, “bu vakitlerde Allah’ı tenzih edin ve ona hamdüsenada bulunun” manasında bir ihbardır.(1)

Bu vakitlerin bilhassa nazara verilmesi, bu vakitlerde Allah’ın kudretinin daha zahir görülmesinden ve nimetlerinin yenilenmesindendir.

Veya ayetten murat şudur: Bu vakitlerde meydana gelen “konuşan şahitler”, Allah'ın münezzehiyetine, gök ve yer ehlinden temyiz gücüne sahip olanların hamdine layık olduğuna delalet eder.(2)

Ayette tesbihin akşam ve sabah için hassaten olarak tahsisi, bu iki vakitte kudret ve azamet eserlerinin çok açık olmasındandır.

Hamdin gün sonuna ve ortasına tahsisi, nimetlerin yenilenmesinin o iki vakitte daha zahir olmasındandır.

Ancak bu iki vaktin diğer iki vakte atfedilmesi de caizdir. Bu durumda “Göklerde ve yerde hamd ona mahsustur.” kısmı, bir cümle-i mu’teriza yani ara cümle olur.

İbnu Abbas’tan şöyle nakledilir: Ayet, beş vakit namazı cem eder. “Akşama girdiğinizde” ifadesi, akşam ve yatsı namazlarına, “sabaha kavuştuğunuzda” ifadesi sabah namazına, “aşiyyen” ifadesi ikindi namazına, “öğle vaktine girdiğinizde” ifadesi de öğle namazına işaret eder.

Bundan dolayı Hasan-ı Basri ayetin Medenî olduğunu iddia etti. Ona göre Mekke'de namaz iki rekât olup herhangi bir zamanda kılınabiliyordu. Beş vakit şeklinde farz olması Medine’dedir. Ekser âlimler ise, beş vakit namazın Mekke'de nazil olduğunu söylerler.

Hz. Peygamber (asm)'den şöyle nakledilir:

“Her kim bolca sevap almak isterse 'Öyle ise akşama girdiğinizde, sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih edin...' ayetini okusun.”

Keza, yine ondan şöyle rivayet edilir:

“Her kim sabaha girdiğinde bu ayeti okursa gece kaçırdıklarını telafi eder. Her kim de akşama bu ayeti okursa gündüz kaçırdıklarını telafi eder.”

يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ

19. “O, ölüden diri çıkarır.” Mesela insanı nutfeden, kuşu yumurtadan çıkarır.

وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ “Ve diriden ölü çıkarır.” İnsan ve kuştan da nutfe ve yumurta çıkarır. Veya hayatın peşinde ölüm gelir. Ve ölümü hayat takip eder.

وَيُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا “Ve ölümünden sonra arzı diriltir.” Arzı da kupkuru iken bitkilerle hayatlandırır.

وَكَذَلِكَ تُخْرَجُونَ “Sizler de işte böyle çıkarılacaksınız.” İşte, kabirlerinizden de böyle çıkarılacaksınız. Çünkü bu da ölümün peşinde hayatın gelmesidir.

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ

20. “Sizi topraktan yaratması, onun ayetlerindendir.” Çünkü insanın aslı toprağa dayanır.

ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ “Sonra bir de gördünüz ki, beşer olmuş (çoğalıp) yayılıyorsunuz.”

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا

21. “Kendileriyle sükûnet bulmanız için nefislerinizden eşler yaratması onun ayetlerindendir.”

Ayetten murat, kadınların başka bir cinsten değil de erkekle aynı cinsten olmalarıdır. Böyle olması, onlara meyletmeniz, kendilerine ülfet etmeniz içindir. Çünkü aynı cinsten olmak birbirine meyletmeye sebeptir. Farklı cinsten olmak ise, birbirinden uzak olmaya yol açar.

وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً “Ve o, aranıza bir sevgi ve merhamet koydu.”

Bundan murad kadın ve erkek veya ekseriyetle insan cinsinin fertleridir.

İki taraf, hayvanlardan farklı olarak maişet meselelerinde de bir ve beraber olurlar, aralarında sevgi ve merhamet vardır.

Veya şöyle de bakılabilir: İnsanın hayatını devam ettirmesi, birbirlerini tanımaya ve birbirlerine yardım etmeye bağlıdır. Bu ise, karşılıklı sevgi ve merhameti gerektirir.

Denildi ki: Ayette geçen sevgi, cinsî beraberlikten; rahmet ise “Tarafımızdan bir rahmet...”(3) ayetinde olduğu gibi, çocuktan kinayedir.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

“Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ayetler vardır.”

Onlar düşünürler ve bunlarda olan hikmetleri bilirler.

وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ

22. “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması onun ayetlerindendir.”

Dillerin farklılığından murat, her milletin farklı diller konuşmasıdır. Allah bu dillerin esasını ilham etmiş ve insanları farklı dillerle konuşmaya muktedir kılmıştır.

Veya bundan murad her insanın farklı konuşmasıdır. Çünkü neredeyse aynı keyfiyette konuşan iki kişiye rastlamak mümkün değildir.

Renklerin farklılığından murad, siyah ve beyaz gibi ırklardır.

Veya insanların azalarının şekil ve görünümlerinin farklı farklı olmalarıdır. Böylece insanlar arasında birbirinden ayrı olmak ve birbirini tanımak tahakkuk eder. Hatta ikizler arasında bile birini diğerinden ayırt edecek çok noktalar vardır. Hâlbuki her ikisinin yaratılış maddeleri, içinde bulundukları sebepler ve karşılaştıkları durumlar birbirine benzemektedir.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْعَالِمِينَ “Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ayetler vardır.”

Âlim olanlara bu ayetler gizli kalmaz. Şu ayet de bunu teyid etmektedir:

“İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak âlimler anlarlar.”(4)

وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُم مِّن فَضْلِهِ

23. “Gece ve gündüzde uyumanız ve lütfundan nasip aramanız da onun ayetlerindendir.”

İnsanın hem gece, hem de gündüz uyuması, ruhun kuvvelerinin istirahati ve tabiî kuvveleri takviye etmek içindir.(5)

Bu durumda, “lütfundan nasip aramanız…” kısmı da gece-gündüz rızık aramayı ifade eder.

Veya şöyle de mana verilebilir: “Gece uyumanız, gündüz de onun lütfundan rızık aramanız onun ayetlerindendir.”

Bu durumda her iki zaman ve her iki fiil arasında belli bir tertib vardır. Bu şekilde ifade edilmesi, bu zamanlardan her biri her ne kadar bu fiillerden biri için tahsis edilmişse de ihtiyaç anında diğer fiile de elverişli olduğunu gösterir.(6)

Bu konuda gelen diğer ayetler bu manayı teyid eder.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ “Şüphesiz ki bunda dinleyecek bir kavim için nice ayetler vardır.”

Anlamak ve ibret almak için dinleyenlere, bunda ayetler vardır. Çünkü bundaki hikmet gayet açıktır.

وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا

24. “ Korku ve umut olarak size şimşeği göstermesi onun ayetlerindendir.”

Seferde olan şimşeği görünce korkar, mukîm olan ise, yağmur yağacak diye sevinir.

وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاء مَاء فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا “Ve o, gökten bir su indirir de onunla ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir.”

Arz, kupkuru bir hâlde iken, Allah gökten indirdiği su ile bitkiler bitirir, böylece yeryüzünü hayatlandırır.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ “Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir kavim için nice ayetler vardır.”

İşte bunda, bunun sebeplerini ve meydana geliş keyfiyetini araştırmak suretiyle aklını kullananlar için ayetler vardır. Onlar, bunları araştırarak Saniin kudret ve hikmetinin kemalini anlarlar.

وَمِنْ آيَاتِهِ أَن تَقُومَ السَّمَاء وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ

25. “Sema ve arzın emriyle durması da onun ayetlerindendir.”

Gökler ve yerin bu şekilde durmaları Allah’ın onları kudret eliyle tutmasıyladır. Yoksa gözle görülür bir şekilde onları tutan bir şey bulunmamaktadır. Allah, her biri için belli mekânlar belirlemiş ve onları bu şekilde yapmayı irade etmiştir.

Ayetteki “emriyle durması”, Allah’ın kudretinin kemâlini ve alete muhtaç olmayışını daha müessir bir şekilde anlatmak içindir.

ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِّنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنتُمْ تَخْرُجُونَ “Sonra bir çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki yerden diriltilip çıkarılıyorsunuz.”

Yani, göklerin ve yerin onun emriyle ayakta durması ve sonra “Ey ölüler! Çıkınız!” demek suretiyle bir davetle sizi çağırdığında kabirlerinizden çıkmanız onun ayetlerindendir.

Bundan murat, bir şeye çağrılan neferin, o davete hiç tereddüt etmeden süratle icabet etmesi gibi, ilahi irade karşısında eşyanın tam bir itaatle emirber nefer hükmünde olduğunu anlatmaktır.

Ayetteki “sonra” ifadesi,

- Ya zaman itibarıyla bir tertibi,
- Veya onda olan şeyin büyüklüğünü anlatmak içindir.

وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ

26. “Göklerde ve yerdekilerin hepsi yalnızca ona âittir.”

كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ “Hepsi ona boyun eğmektedirler.”

Göklerde ve yerde olanların hepsi onun kendilerinde tasarrufta bulunmasına boyun eğerler, imtina edip kaçınmazlar.

وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ

27. “Başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu iade edecek olan odur.”

Onlara, ölümlerinden sonra yeniden hayat verir.

وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ “Bu, ona daha kolaydır.”

Bu ifade, insanların kudretine ve usullerine kıyasladır. Yoksa Allah için “daha kolay” yoktur, hepsi kolaydır. Hatta bundan dolayı zamiri mahlukata râci kılanlar da oldu. Yani, “yeniden iâde etmek, mahlukata nisbetle daha kolaydır.”

Denildi ki: Burada ism-i tafdîl değil, “kolaydır” manası vardır.

وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَى فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Göklerde ve yerde en yüce mesel onundur.”

En yüce mesel ona aittir. Ondan başkası için ona denk veya ona yakın bir vasıf söz konusu değildir.

Burada medar-ı bahs olan en yüce mesel,

- Her şeyi içine alan bir kudret,

- Her şeye şümullü bir hikmet gibi hayret verici özelliklerdir. Böyle vasıflar, sadece Allah'a aittir.

Bundan muradın “lailâhe illallah” olduğunu söyleyenler, bununla vahdaniyet vasfını murat etmişlerdir.

Göklerde ve yerde olanlar, o en yüce sıfata delâlet ederek ve onu konuşarak tavsifte bulunurlar.

وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ “O, Azîz’dir, Hakîm’dir.”

O Aziz’dir, imkân dairesinde olan bir şeyi yoktan yaratmak veya iade etmekten aciz değildir, hepsine gücü yeter. Hakîm’dir, bütün fiilleri hikmetinin muktezası üzere cereyan eder.(7)

Dipnotlar:

1) Yani, şeklen bir durumu haber vermek olmakla beraber, aslında emirdir.
2) Konuşmak, hem sesli bir şekilde hem de hâl diliyle olabilmektedir. Sabah, akşam gibi vakitlerde âlemde meydana gelen değişikliklerin her biri, “hâl diliyle konuşan birer vahdaniyet şahididirler.”
3) Sad, 38/43.
4) Ankebut, 29/43.
5) Uyku için asıl vakit, gece vaktidir. Ama gün ortasında da yarım saat kadar uyumak (kaylule) çok faydalıdır, aynı zamanda sünnettir.
6) Günümüzde gece mesaisinde çalışanlar, gündüz uyur, gece çalışırlar.
7) Beydâvi, II, 754-759.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...