Yirmi Birinci Lema, İkinci Düsturda geçen "sırrın sırrı" nedir, açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Tarihçe-i Hayat'ın başında Merhum Ali Ulvi Kurucu Ağabeyimizin yazdığı ön sözde şu cümle çok calib-i dikkattir:
"İmam-ı Gazâlî’nin bundan dokuz yüz sene evvel ahlâk ve fazilet sahasında yapmış olduğu fütuhatı, bu asırda Bediüzzaman, iman ve ihlâs vâdisinde başarmıştır."(1)
Bu güzel tespitte çok güzel bir isabet var. Çünkü ibadetlerin ruhu ve esası ihlastır. Bu nedenle nasıl ki bir insanın ruhu gittiğinde cesedi de kıymetini kaybeder, aynen öyle de ihlastan mahrum bir amelin de öyle değeri kaybolur. Üstadımız risalelerde esas umde olarak imanı işlemekle birlikte, hep ihlası telkin etmiş ve ihlasın sağlamlaştırılması yoluna kuvvet vermiştir.
Yirmi Birinci Lem'a olan İhlas Risalesi'nde Nur talebelerinin bazı özellikleri şöyle sıralanır;
1. Bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız.
2. Hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.
3. Sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz.
İşte bu ağır, şerefli ve mesuliyetli vazifeleri kaldırabilmek için az olan kuvvetimizi artırmamız lazımdır. Bu ise aynı paragrafta geçen dört fertten (4) bin yüz on bir (1111) kişinin kuvvetini temin edecek ihlas sırrı ile mümkün olduğu belirtiliyor. Bu da ihlaslı bir şekilde kurulacak hakiki ittihad ve tesanüd ile mümkündür.
Bu sırrın açılımını şöyle yapmak mümkündür:
Üç tane bir (1) ittihad etmezse ayrı olduklarından değerleri üçtür. Ama bu üç adet birler (1) yan yana gelseler o zaman yüz on bir (111) olur. Dört tane dört ayrı ayrı olsa on altı (16) kıymetleri var. Ama bu dörtlerden oluşan küçük guruplar samimi olarak birleşse, o zaman dört bin dört yüz kırk dört (4444) olurlar. Tarihte bu birlikteliklerin ne kadar güzel başarılara vesile olduğunun çokça örnekleri vardır.
Buraya kadar birlik ve beraberliğin adet olarak çok değer kazanmasının sırrı üzerinde duruldu. Yani üç kişi birleşmezse sadece üç kişi kadar iş yapabilirken, aynı üç kişi birleştikleri zaman yüz on bir (111) değerine çıkmasının sırrı açıklandı.
Peki bu üç kişinin ciddi bir ittihad neticesinde yüz on bir kıymet kazanması sırrının sırrı, yani asıl sebebi nedir? sorusu fıtrî bir şekilde akıllarda yer almaya başlar. İşte Üstadımız takip eden paragrafta "bu sırrın sırrı şudur ki" diyerek bu mukadder suale cevap veriyor.
İttihad etmemiş ve birbirinden ayrı çalışan üç kişinin değeri sadece üçtür (3). İttihad etmiş olsalar da gereken şartları yerine getirmemiş kişiler, ilk hallerine göre güçlenseler de yüz on bir kıymetinde ve kuvvetinde olamazlar. Çünkü bunlar birleşme sırrını anlamışlarsa da hâlâ gereken şartları, yani sırrın sırrını yerine getirmemişlerdir. Çünkü sırrın sırrı, en mühim olan kısımdır.
Bir pedagog ve mürşid-i kâmil olan Bediüzzaman bunu da şöyle izah ediyor:
Bu birleşme, sureta ve vaziyeti kurtarmak için değil, hakikaten buna muhtaç olduğumuzu bilerek yapılmalıdır. Bunun yolu da şudur: Nasıl ki nuraniyet kesbetmiş ve ihtiyaç vaktinde çok yerde İzn-i İlahi ile bulunabilen veli ve kâmil bir muhteşem şahıs, aynı anda on yerde görünebilir, on ayrı gurupla konuşabilir, on ayrı iş yapabilir. Aynı şekilde on kişi hakiki ve samimi bir ittifakla birleşebilirse, o zaman onlardan her biri yirmi göz, yirmi kulak, yirmi el ve ayak, on dil, on akıl sahibi olabilir. Böylece muazzam bir kuvvet ve kıymet kazanabilirler.
İşte Müslümanların ayrı ayrı iken zayıf hallerini kuvvetlendirmek için birleşmeleri sırrıyla kuvvet kazanabilirler. Bu birleşmenin de hakiki ve samimi olması gerekir ki, herkes diğerlerine kuvvet ve kıymet versin. Demek birleşmek kuvveti artıran bir sırdır, bu kuvveti artıran gerçek sır da yani sırrın sırrı da samimi ve hakiki bir ittifaktır. Çünkü “ittifak ettik” diyen her gurup, bu kuvveti gösteremiyor. Çünkü hakiki sırrı yerine getirmemişlerdir...
(1) bk. Tarihçe-i Hayat, Ön Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü