"Zahirden hakikate geçmek" ne demektir? Zahir nedir, hakikat nedir?
Değerli Kardeşimiz;
Mesela, bir elmanın lezzeti, kokusu ve şekli onun zahiri iken, onun bir ikram ve bir iltifat-ı Rahmanî olduğunu anlamak ve onu ağaçtan süzüp bize gönderen Allah’a şükretmek ise, zahirden hakikate geçmektir.
"Evet, nimet içinde in'am görünür; Rahman'ın iltifatı hissedilir. Nimetten in'ama geçsen, Mün'im'i bulursun. Hem her eser-i Samedânî, bir mektub gibi, bir Sâni'-i Zülcelâl'in esmâsını bildirir..." (Sözler, 17. Söz, İkinci Makam)
İn’am; nimetin verilmesi, ikram ve ihsan edilmesi demektir. Bir nimeti bu manada değerlendiren insan, bu ikram ve ihsan manalarını ne ağaca, ne toprağa veremeyeceğinden o nimette Rahman olan Rabbinin iltifatını hisseder. Böylece nimetten in’ama geçer ve o nimetin hakiki sahibi ve yaratıcısı olan Münimi bulur. Yani zahirden hakikate geçer.
Aynı şekilde, yeryüzüne serilen yahut gökyüzünü süsleyen ve her biri bir san’at mu’cizesi olan İlâhî eserleri tefekkür eden insan, onların taşıdığı derin mânaları, sanat inceliklerini ne ölü elementlere, ne de şuursuz sebeplere vermeyip hepsini Allah’tan bilir; onları onun mahlukları ve eserleri olarak değerlendirir. Böylece nakıştan manaya geçerek esmâ tecellilerini okur ve Müsemma’yı, yani o isimlere sahip olan Allah’ı bilir ve tanır.
O nakışlarda evvela güzellik ve süslendirme nazara çarpıyorsa, nakıştan manaya geçince Müzeyyin ismiyle Allah’ı bulur.
O nakışlarda kudret ve azamet hâkim görünüyorsa, Kadir ve Azîm isimleriyle Allah’ı bulur.
Nakışlarda nuraniyet ve temizlik hâkim ise Münevvir ve Kuddüs isimleriyle Allah’ı bulur.
Büyüklük ve yükseklik evvela dikkati çekiyorsa Kebîr ve Müteâl isimleriyle Allah’ı bulur.
Üstad Hazretleri “nimet” mefhumunu, sadece midenin ihtiyaçlarına hasretmez. Mide doymak istediği gibi akıl, kalp ve bütün duygular da tatmin olmak isterler. Bunların tüm ihtiyaçları “nimet”, onların verilmesi “inam”, bunları ihsan eden ise “Münim”dir.
Yine suyun kaldırma kuvveti zahir bir durum iken, bu kuvvetin altında ilahi kudretin cereyan ettiğini görmek ise hakikattir, yani zahirden hakikate geçmektir.
Ölümün zahiri yüzü bedenin çürüyüp dağılması iken, hakikat yüzü ise tebdil-i mekândır, ebedî bir âlemin başlangıcıdır.
Nefsin çile ve riyazet gibi uzun ve meşakkatli yollar ile ıslah edilerek iman hakikatlerine ulaşması zahir bir usuldür. Doğrudan doğruya hakikatin incizâbına kapılıp, tarikat berzahına girmeden, hakikati ayn-ı zahir içinde bulmak ise hakikattır.
Hülasa; ölümün arkasında haşri, suyun kaldırma kanunu içinde ilahi kudreti, elmada Münim’i görmek zahirden hakikate geçmektir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar