"Zarara kendi razı olanın lehinde bakılmaz. Ona şefkat edip acınmaz." ile "Mü'min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır." cümlesi tezat teşkil etmiyor mu?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Evet, mü'min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. "(1)

Burada fenalığına acımak demek, onun o yolda gitmemesini talep etmek; “keşke hakta ve doğruda gitse de bu fenalığı yapmasa” diye hayıflanmaktır. Bir de burada makam mü’min içindir. Yani bu söz zalim ve kâfir gibi küfür ve zulümden lezzet alanlar için değildir. Bu cümle istemeyerek ya da nefsine esir olup fena hallere düşen mü’minlere hitap ediyor.

Zarara kendi razı olanın lehinde bakılmaz. Ona şefkat edip acınmaz."(2)

Bu cümle ise kâfir ve mü’min olup da zalim olanlar içindir. Yani küfür ve zulümden lezzet alan ya da ikaz ve uyarılara rağmen severek yanlışa giden adama acınmaz demektir. Bu cümlenin makamı ile diğer cümlenin makamı çok farklıdır. Bu sebeple aralarında herhangi bir tenakuz yok.

Şirk, dalâlet, fısk ve sefahet yolunda gitmede ısrar edenlere acınmaz; çünkü zarara bile bile yani rızası ile gidenlere acınmaz. Ekseriyetle bu tarz insanlar merhameti hak etmeyen hileci, zalim, yalancı, münafık veİslam’a savaş açmış kâfirlerdir. Gerçi en azılı din düşmanlarına da hakkı en güzel bir şekilde tebliğ etmek iktiza ediyor, lakin onlar şefkati ve merhameti hak etmiyorlar.

“… Nasıl bir adam, güzel bir bahçede, güzel bir ziyafette, güzel ahbaplar içinde, nezahetli, tatlı, namuslu, hoş, meşru bir lezzet ve eğlenceye kanaat etmeyip gayr-ı meşru mülevves bir lezzet için çirkin ve necis bir şarabı içse, sarhoş olup kendini kış ortasında, pis bir yerde vahşi canavarlar içinde tahayyül etse, titreyip, bağırıp çağırsa, nasıl merhamete lâyık değil. Çünkü ehl-i namus ve mübarek arkadaşlarını canavar tasavvur eder, onlara karşı hakaret eder. Hem ziyafetteki leziz taamları ve temiz kapları mülevves, pis taşlar tasavvur eder, kırmaya başlar. Hem mecliste muhterem kitapları ve mânidar mektupları mânâsız ve âdi nakışlar tasavvur eder, yırtarak ayak altına atar ve hâkezâ... Böyle bir şahıs nasıl merhamete müstehak değildir, belki tokata müstehaktır.” (32. Söz)

Aklı başında olan insan çok iyi bilir ki, nefsin arzu ettiği her lezzetin mutlaka meşru olanı da vardır ve bu lezzet gayr-ı meşru lezzetten daha güzel, daha faydalıdır. Bu hakikatten gaflet edenler manen sarhoş olup, necasetten hoşlanan bazı canlılar gibi güzelin yerine çirkine talip olur, temizi bırakıp mülevvesi sever ve hayatlarını azaba çevirirler.

Ve aklı başında olan her insan, arkadaşlarını canavar tahayyül eden, o kabları kıran, o kitapları ayakaltına alan sarhoş misafirin tokada müstahak olduğuna hükmeder.

Dalalet ve sefahet yolunda gidenlere acıyıp, onun o halden kurtulması için dua etmemizde bir mahzur yoktur. Yalnız ikaz ettiğin halde; "Dalalette gitmek bana daha zevkli geliyor" gibi müstehzi bir eda ile cevap verenlere acınmaz. Yoksa dalaletin ve sefahetin içine düşmüş, çıkmak istediği halde çıkamayan çok insanlar vardır ki, onlara acımak ve elinden tutup o bataklıktan çıkarmak gerekir.

Dipnotlar:

(1) bk. Mektubat, Yirmi İkinci Mektup.
(2) bk. Emirdağ Lahikası-I, 21. Mektup.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 6.144
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...