Afyon Mahkemesi'nde savunma yapan abilerin kendine güveni ve ceza verilme durumunu âdeta umursamamaları cesaretten midir? Bu cesaret ve güveni nasıl izah edebiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
Buradaki cesaretin kaynak ve menşei tahkiki imandır. Risale-i Nurlar şakirtlerine hakiki ve sağlam imanı veriyor.
Bunu Üstad Hazretleri şu şekilde beyan ediyor:
"Şu Otuz Üç Pencereli olan Otuz Üçüncü Mektup, imanı olmayanı, inşaallah imana getirir. İmanı zayıf olanın imanını kuvvetleştirir. İmanı kavî ve taklidî olanın imanını tahkikî yapar. İmanı tahkikî olanın imanını genişlendirir. İmanı geniş olana, bütün kemâlât-ı hakikiyenin medarı ve esası olan marifetullahta terakkiyat verir, daha nuranî, daha parlak manzaraları açar. İşte bunun için, 'Bir pencere bana kâfi geldi, yeter.' diyemezsin. Çünkü, senin aklına kanaat geldi, hissesini aldı ise, kalbin de hissesini ister, ruhun da hissesini ister. Hattâ hayal de o nurdan hissesini isteyecek. Binaenaleyh, herbir pencerenin ayrı ayrı faydaları vardır."(1)
Allah’a tahkiki bir şekilde iman ile tevekkül eden adam hiçbir şeyden korkmaz, hiçbir hâdise karşısında titremez. Cesaretin kaynağı hakiki ve sağlam imandır. Korkaklığın kaynağı ise imansızlık ve tevekkülsüzlüktür. Kalbinde iman olmayan birisi, her hadise karşısında titrer, her musibetten azap duyar.
Üstadımızın; "Benim iki hayatım vardır; tek hayatı olanlar karşıma çıkmasın" ifadesi de ahiret' imanın bir cesaret kaynağı olduğunun tezahürüdür.
Mümin, her şeyin tedbir ve dizgininin Allah’ın kudret elinde bildiği için hiçbir şeyden endişe duymaz ve telaş etmez. Mümin yine bilir ki, ecel birdir değişmez.
Ama kâfir Allah’a ve O’nun kâinattaki tedbir ve iradesine inanmadığı için, her şeyi tesadüfe veriyor. O zaman başına her an bir iş, bir musibet gelmesi muhtemeldir. Bu yüzden her şeyde bir endişe ve telaş duyar. Her hâdise karşısında korkar ve titrer. "Acaba bu musibet bana dokunur mu?" der hayatı zehir olur.
Üstad Hazretleri bu manaya misal için Amerika’da olmuş bir hâdiseyi dile getiriyor. Kuyruklu yıldız dünyanın yakınından geçince, imanı ve tevekkülü olmayan insanlar korkmuş ve gece vakti evlerini terk etmişler.
Halbuki iman ve tevekkülü olan bir mümin bu hâdise karşısında şöyle düşünür: Şayet bu yıldız dünyaya çarpma emrini Allah’tan almış ise, tevekkülden başka yapacak bir şey yoktur der, hayret içinde çarpmasını bekler. Eğer o yıldız, dünyaya çarpma emri almamış ise, haddini aşıp dünyamıza çarpamaz der, endişe ve telaştan kurtulur.
Her şey Allah’ın emrine ve hikmetine göre vuku bulur. Cenab-ı Hakk’ın hikmetine ve rahmetine itimat etmeli ve ecelin bir olup değişmeyeceğini düşünmeli ama devamlı olarak hazırlıklı olmalı, ümit ve korku arasında hayat sürmelidir.
İman ve Allah'a kulluk, her türlü iyiliğin kaynağı olduğu gibi, cesaretin dahi kaynağıdır. Her türlü kötülük, küfür ve dalaletten geldiği gibi, korkaklık da aynı kaynaktan çıkmaktadır. Mü'minlerin cesareti, kâfirlerin korkaklığı, savaşlarda daha bariz bir şekilde görülmektedir.
Nur Külliyatında imanın bir intisap olduğu ders verilir. Sultan-ı Ezeliye iman ile intisap eden ve ubudiyetle hizmetine giren bir mümin, cesaretin en büyük kaynağına ulaşmış demektir.
"Evet, her hakikî hasenât gibi, cesaretin dahi menbaı imandır, ubûdiyettir. Her seyyiât gibi cebânetin dahi menbaı dalâlettir. Evet, tam münevverü’l-kalb bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz. Belki, harika bir kudret-i Samedâniyeyi lezzetli bir hayretle seyredecek. Fakat, meşhur bir münevverü’l-akıl denilen kalbsiz bir fâsık feylesof ise, gökte bir kuyrukluyıldızı görse, yerde titrer, 'Acaba bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?' der, evhâma düşer. (Bir vakit böyle bir yıldızdan koca Amerika titredi. Çokları gece vakti hanelerini terk ettiler.)"(2)
Evet, hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir.
Ayrıca burada ilahi inayetin varlığını da unutmamak gerekir. Allah inayet ve rahmeti ile onlara sükûnet ve selamet vermiştir.
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, Otuz Üçüncü Söz, İhtar.
(2) bk. a.g.e., Üçüncü Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü