"Âlem-i asgar olan insanın cisminde ve yüzünde birer hatem-i vahdaniyet bastığı gibi, her bir azasında dahi birer mühr-ü vahdeti vardır." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Âlem-i asgar olan insanın cisminde ve yüzünde birer hâtem-i vahdâniyet bastığı gibi, her bir âzâsında dahi birer mühr-ü vahdeti vardır.
Evet, o Kadîr-i Zülcelal her şeyde, külliyatta ve cüz’iyatta, yıldızlarda ve zerrelerde birer sikke-i vahdet koymuştur ki, ona şehadet eder ve birer mühr-ü vahdâniyet basmıştır ki, ona delalet eder." (Mektubat, 20. Mektup, İkinci Makam)
Önce vahdet ve vahdaniyet kelimeleri üzerinde kısaca duralım:
Vahdet; birlik demektir, zıddı kesrettir. Vahdaniyet ise bir olma demektir. Rezzakiyet Allah’ın rızık verici olduğunu, Malikiyet onun her şeyin maliki olduğunu bildirdiği gibi, vahdaniyet de Allah’ın bir olduğunu ifade eder.
Cenab-ı Hak kesretli eşyayı birbiriyle münasebettar kılarak onlara bir vahdet verdiğinde, artık o kesretli eşya bir şey olarak isimlendirilirler. Mesela, Güneş'in sekiz gezegeni olduğu kabul ediliyor. Bu sekiz gezegen aynı güneşe bağlandıklarında kesretten vahdete erilir ve o sekiz gezegen artık “Güneş sistemi” olarak isimlendirilir. Bu vahdet Allah’ın vahdaniyetini gösterir, birliğine delalet eder. Merkür’ü yapan başka, dünyayı yapan başka olamaz.
İnsanın cisminde ve yüzündeki vahdaniyet hatemleri:
İnsan bedeninin yüz trilyon hücreden meydana gelmiş olması kesreti ifade eder. Bu hücreler aynı bedende vazife yapmakla vahdete ermişler ve bir tek cisim olmuşlardır. Üstad Hazretleri mahlukat için “kelimat-ı kudret” ifadesini kullanıyor. Buna göre bedenimiz de bir kudret kelimesidir. Bir kelimenin harflerinden birkaçını bir kâtip, diğerlerini bir başka kâtip yazmış olamaz. Zira o kelimenin bütün harfleri aynı zihinde teşekkül etmiş ve bir kalemin ucundan kâğıda dökülmüştür. Kelimedeki vahdet şehadet ediyor ki, bütün harfleri yazan aynı zattır.
Kâinat kitabından bir kelime olan insan bedeninin de bazı kelimelerini yani bir kısım organlarını Cenab-ı Hakk’ın yaratması, bir kısmını da başkasının yaratmış olması muhaldir. Kaldı ki, insan kelimesi kâğıda döktüğümüz bir kelime gibi müstakil bir yazı da değildir. Onun yazılmasında Güneş'ten Ay'a, havadan suya kadar bütün bir kâinat vazife görmüştür. Bütün kâinata sahip olamayan, insan kelimesini yazamaz, insanı yaratamaz.
Aynı hakikat insan bedeninden bir kelime olan insan siması için de söz konusudur. O da iki göz, iki kulak ve sair harflerden yazılmış bir kudret kelimesidir. Onun da bazı harflerini başka ilahlara isnad etmek muhaldir. Yani simada vahdete eren bu organlar da aynı kudretin kelimeleri, aynı ilmin eserleridirler.
Her bir azasındaki vahdet mühürleri:
İnsan siması için yaptığımız açıklamalar bu hakikat için de aynen geçerlidir. İnsanın her bir azası da trilyonlarca atomla yazılmış bir kudret kelimesidir, onun da bir kısmını bir başka ilaha isnat etmek aklen imkânsızdır.
Cevabı, Üstad Hazretlerinin şu marifet dersiyle noktalayalım:
"Her şeyde bir vahdet var. Vahdet ise, bir vâhide delalet ve işaret eder. Evet, vâhid bir eser, bilbedahe vâhid bir saniden sudûr eder. Bir elbette birden gelir. Her şeyde bir birlik bulunduğundan, elbette bir tek zatın eseri ve san'atı olduğunu gösterir. Evet bu kâinat, bin birlikler perdeleri içinde sarılı bir gül goncası gibidir. Belki esma ve ef'al-i umumiye-i İlahiyenin adedince vahdetleri giymiş bir tek insan-ı ekberdir. Belki enva-ı mahlukat sayısınca dallarına vahdetler, birlikler asılmış bir şecere-i tûbâ-i hilkattir." (Şualar, 2. Şua, 3. Makam)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü