"Her bir ağacı birer mektub-u Rabbânî ve herbir tâife-i mahlûkatı birer kitab-ı Rahmânî ve her bir bahçeyi birer ferman-ı Sübhânî sûretine çevirerek..." cümlesini devamıyla izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Evet, her bir çiçek, her bir meyve, her bir yaprak, her bir nebat, her bir hayvan öyle birer mühr-ü ehadiyet, birer hâtem-i samediyettir ki, her bir ağacı birer mektub-u Rabbânî ve her bir tâife-i mahlûkatı birer kitab-ı Rahmânî ve her bir bahçeyi birer ferman-ı Sübhânî sûretine çevirerek, o ağaç mektubuna, çiçekleri adedince mühürler ve meyveleri sayısınca imzalar ve yaprakları miktarınca turralar basılmış."(1)

Nur Risalelerinde, âlemdeki varlıklar için, “mektûbat-ı Rabbaniye” tâbiri kullanılır. Yâni, her varlık bir İlâhî terbiyeden geçmiş, çok mânâlar yüklenmiş, ayrı bir şahsiyet kazanmış ve bir Rabbanî mektup olmuştur. Bu mektupların mürekkebi atomlardır.

Mektub, yazılan, yazılmış demektir. Kâinattaki varlıklar da kudret kalemiyle yazılmış birer mektuptur. Bu mektupların çok mühim bir hususiyeti Rabbanî olmalarıdır.

Bu yüzden, ağaca mektup değil de ferman denilse mâna yine değişmez. Burada asıl nazara verilmek istenen nokta, kâinatın ve içindeki her bir varlığın, çok mânalar ifade eden bir kitap, mektup veya ferman olmasıdır.

İnsan bir kâğıda, meselâ, “güneş” kelimesi yazar. Ama o kelime güneş olmanın gerektirdiği terbiyeden geçmemiştir; sadece güneşin ismini ifade eder. Cenab-ı Hak da sema sayfasında güneş yazmıştır. Ama bu güneş Rabbanî bir mektuptur. Bir terbiyeden geçmiştir; ışık vermektedir, ısı vermektedir.

Bir materyaliste göre, mektupları mürekkepler yazmışlardır. Tabiatçıya göre mürekkebin mektup olması tabiîdir. Ve bir evrimciye göre, “mektuplar mürekkeplerin çok uzun süre beklemesiyle yazılmışlardır!”

"Kâinat kitabının mürekkebi atomlardır.” Bu atomlar İlâhî kudret ile var edilmişler ve yüz kadar elementten sonsuz denecek kadar yıldız, güneş, gezegen yaratılmış. Bunların tamamına birden “kâinat” diyoruz ve bu kitabın her kelimesinin hatta her harfinin İlâhî bir terbiyeden geçtiğini ve Rabbanî olduğunu çok iyi biliyoruz.

Mesela, insan bir kitap, insanın gözü bu kitap içinde bir sahife, gözün içinde bulunan iris tabakası ise bu kitabın bir cümlesidir. Cümle hükmünde olan iris tabakasında çalışan bir hücre ise kitap kadar mâna dolu başka bir kitaptır. Hücreler üstüne ilim dalı kurulması, o hücrenin kendi başına bir kitap olduğunu ispata kâfidir.

Yine kâinat büyük bir kitap, dünya bu kitap içinde bir sahife, insan ise bu sahife içinde bir satırdır. İnsan öyle bir satır ki, âdeta bütün kâinat kitabı dürülüp bu satırın içine derç edilmiş. Yasin harfinin içine Yasin suresinin ince ve latif bir hat ile yazılması gibi, kâinat da ince ve latif bir surette insanın mahiyet satırına yazılmıştır. İnsan açılsa kâinat olur, kâinat dürülse insan olur.

Bir satırın bir sahife veya kitap kadar kıymetli olması, hem mâna, hem muhteva hem de müstakil ayrı bir kitap olması cihetiyledir. Zira insan bedeninin çalışma sistemi ile bir hücrenin çalışma sistemi arasında çok farklar var. Bu da hücrenin bedenden ayrı ama ona bağlı olan bir kitap olduğunu gösteriyor.

Mektup, kitap ve ferman tabirlerini de kitap, sahife ve cümle mantığı ile anlayabiliriz.

(1) bk. Şualar, İkinci Şua, Üçüncü Makam.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 2.814
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...