Ayetü'l-Kübra'da Peygamber Efendimizin duada, cesarette, tebliğde, ubudiyette vb. hiçbir haslette mislinin olmadığı anlatılıyor. Bu sıfatlara Asr-ı saadet'ten birkaç tablo gösterir misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Peygamber Efendimiz (asm)'in her hususta benzersiz ve misilsiz olduğuna bütün hayatı ve siyeri şahittir. Bu tabloları görmek için siyer ve tarih kitaplarına bakmak kâfidir.

Üstad Hazretlerinin şu ibareleri bu meseleyi tam izah ettiği gibi, çok güzel bir tabloyu da gözler önüne seriyor:

"Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Kur'ân'dan sonra en büyük mucizesi kendi zâtıdır. Yani, onda içtima etmiş ahlâk-ı âliyedir ki, her bir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak ediyorlar."

"Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali, mükerreren diyordu: 'Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk.' Ve hâkezâ, bütün ahlâk-ı hamîdede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye mâlikti. Şu mucize-i ekberi Allâme-i Mağrib Kadı İyaz'ın Şifâ-i Şerif'ine havale ediyoruz. Elhak, o zat, o mucize-i ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel beyan edip ispat etmiştir."(1)

Evet, Resul-i Ekrem Efendimiz (asm.) bütün ulvi hasletlerde emsalsiz idi. Onun güzel ahlâkını düşmanları bile itiraf ediyordu. Siyer kitaplarında onun güzel ahlakına dair yüzlerce misal bulmak mümkündür.

"Zatında gayet kemaldeki ahlak-ı hamîdesi ve vazifesinde nihâyet hüsnündeki secaya-yı galiyesi ve kemal-i emniyeti ve kuvvet-i imanını ve gayet itmi’nanını ve nihâyet vüsukunu gösteren fevkalade takvası,.." (19. Söz)

"Şüphesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzeresin." (Kalem Suresi, 68/4) âyetinde de ifade edildiği üzere, Peygamber Efendimiz (asm) çok yüce ahlaklı, şefkatli, ince düşünceli bir fıtratta yaratılmıştır. Tüm mü’minlerin maddî ve manevî her türlü sıkıntısı ile alâkadar olur, imanlarını takviye etmeleri için devamlı olarak ikaz eder ve tavsiyelerde bulunurdu. Habib-i Kibriya Efendimizin (asm.) o engin şefkati bir âyette şöyle ifade edilir: "Yemin olsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz Onun gücüne giden, size pek düşkün, mü’minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir." (Tevbe Suresi , 9/128)

“Kemal-i emniyyeti”

"Huneyn'in başında İslâm ordusunda bir dağılma baş gösterdi. Bütün sahabe, sağa-sola kaçıştı. Akıbetin mağlubiyet olduğu herkesçe bir kanaat hâline gelmişti. Allah Resûlü (sav.), Hz. Abbas'ın durdurmaya çalıştığı mübarek bineğinin üzerinde, düşman saflarına doğru atıldı. O gür ve mehâbet dolu sesiyle şöyle haykırdı: أَنَا النَّبِيُّ لاَ كَذِبْ أَنَا ابْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ

"Ben, Allah'ın Resûlüyüm, bunda yalan yok! Ben Abdulmuttalib'in torunuyum, bunda da yalan yok!"

"O'nun bu davranış ve şecaatidir ki, kısa zamanda İslâm ordusunun derlenip, toparlanmasını temin etti ve mâkus tali' yenilerek, idbâr ikbâle döndü."(Buhârî, cihad 52; Müslim, cihad 76-80)

"Fevkalade ciddiyeti, fevkalade metaneti davasında nihâyet derecede sadık olduğunu güneş gibi aşikâre gösteriyor."

Söz söylenirken hiçbir tereddüt gösterilmemesi sözün doğruluğuna delil olur. Peygamber Efendimizin (asm) başta kendi kavmi olmak üzere bütün kavimler ve büyük devletler aleyhindeyken, hatta kendi akrabaları bile O'nu yalnız bırakmışlarken, O (asm), davasında hiçbir telaş, hiçbir tereddüt göstermemiştir.

Davasını anlatmak uğrunda, açlık ve susuzluk çektiği gibi, hakaret görüp taşlandığı, hatta hicret etmeye mecbur bırakıldığı halde, büyük bir tahammül gücü ortaya koymuş ve asla metanetini kaybetmemiştir.

Kendisine bu dâvandan vazgeç, sana ne istersen onu verelim diyenlere; hayâl edilmez bir vakar, heybet ve irade tavrıyla şöyle cevap veriyordu: “Bir elime Ay’ı, diğer elime Güneşi verseniz bu davadan vazgeçmem.” Böylece O, davasının büyüklüğünü, kudsiyetini yüksekliğini ve tebliğ vazifesinin azametini ortaya koyuyordu.

“Ben dağıtıcıyım, veren Allah’tır.”,“Hâlık’ın en sevgili kulları, en ziyade cömert olanlarıdır” buyuran Habib-i Zişan Efendimiz (sav.), son derece cömert, şefkatli, kerim ve merhametli idi. İkram etmeyi çok severdi. Mekke’ye gelen misafirleri evine götürür ve ikramda bulunurdu. Kendisinden bir şey istendiğinde asla yok demezdi. Eğer yanında verilecek bir şey bulunmazsa, ya ashabından borç alıp verirdi ya da “Şu gün gel vereyim” derdi.

Fahr-i Âlem Efendimiz (asm.), sözünde ve va’dinde sadık idi. Delikanlı çağında kendisine “Muhammed’ül Emin” derlerdi.

Resûl-i Ekrem (sav.), vefada da benzersiz idi. Mekke müşriklerinin zulmünden kaçarak kendisine sığınan sahabelerine kucak açan Habeş Kralı Necaşi’yi daima hayırla yâd etmiş, vefat ettiğinde de gıyaben cenaze namazını kılıp dua etmiştir. Daha sonra Medine’ye gelen oğluna hizmet etmiştir. Kendisine hizmet eden Yahudi delikanlının hastalandığını duyunca ziyaretine gitmiştir.

(1) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.838
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Nurun fedaisi

Hazret-i Ali, mükerreren diyordu: "Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk." Sözünün kaynağını öğrenebilir miyim?.. veya bu konuda herhangi bir bilginiz var mı?..

KAYNAKLAR: Müsned, 1:86; Müstedrek, 2:143; Kenzü’l-Ummâl, 12:347, 419.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...