"Ben musahhar bir memurum. Seyyidimin misafirhanesinde bir mumdarım. Bir sineğe, belki bir sineğin kanadına dahi hakiki malik olamam." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Güneş ise, hak namına ve hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlâhiye diliyle ona der: 'Hâşâ, yüz bin defa haşa ve kella! Ben musahhar bir memurum. Seyyidimin misafirhanesinde bir mumdarım. Bir sineğe, belki bir sineğin kanadına dahi hakiki malik olamam. Çünkü sineğin vücudunda öyle manevi cevherler ve göz, kulak gibi antika sanatlar var ki, benim dükkânımda yok, daire-i iktidarımın haricindedir.' der, müddeiyi tekdir eder." (Sözler, Otuz İkinci Söz)
“Şeytanlaşmış felsefe” şu manayı ifade ediyor: Sadece aklı esas almakla Kur’ân hakikatlerine karşı bir çığır açan felsefeciler, bu yanlış düşüncelerini başkalarına da telkin ederek, onları hak ve hakikat yolundan saptırmak isterler ve böylece şeytanın vazifesini üslenmiş gibi olurlar.
Şeriklerin vekili Güneş'e enaniyet yönünden nüfuz etmek istemiş ve ona Allah’ın mahluku ve emrine muti bir askeri olduğunu unutturup “kendini kendine malik” vehmettirmeye çalışmıştır.
Güneş ise bu şeytanî fikre karşı çıkarken hakikati esas almıştır. Hakikat şudur ki, hiçbir şey kendine malik değildir. Her varlığın zatını Allah yarattığı gibi sıfatlarını, kabiliyetlerini de yine o ihsan etmiştir. Ve her şey Allah’ın kendisine takdir ettiği vazifeyi büyük bir hassasiyetle yürütmektedir. Güneş, kendisine bu misafirhanede mumdarlık vazifesi verildiğini ifade etmiş ve aydınlattığı birçok varlıkta olan üstün hususiyetlerin kendisinde bulunmadığını ve onlara hakiki malik olamayacağını beyan etmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü