"Bir ferd-i mümtazı, bütün mahlukat hesabına kendine muhatap ittihaz ederek,.. Onunla bildirmek ve onun nazarıyla ayine-i mahlukatında cemal-i sanatını, kemal-i rububiyetini müşahede etmek ve ettirmektir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Şu kâinatın Hâlıkı, şu kesret tabakatında nur-u vahdetini ve tecelli-i ehadiyetini göstermek için, kesret tabakatının müntehasından ta mebde-i vahdete bir hayt-ı ittisal suretinde bir Miracla, bir ferd-i mümtazı, bütün mahlukat hesabına kendine muhatap ittihaz ederek, bütün zişuur namına makasıd-ı İlahiyesini ona anlatmak ve onunla bildirmek ve onun nazarıyla ayine-i mahlukatında cemâl-i sanatını, kemal-i rububiyetini müşahede etmek ve ettirmektir." (Sözler, Otuz Birinci Söz, Üçüncü Esas.)
Peygamber Efendimiz (asm.) ilahi huzura bütün mahlukatı temsilen çıkmış oluyor. Allah, kâinat ağacının o en mükemmel meyvesini ve insanlık âleminin o en mümtaz ferdini muhatap ittihaz ederek, insanlık âlemi namına “makasıd-ı ilahiyesini ona anlatmak ve onunla bildirmek” irade etmiştir.
"Ben cinleri ve insanları (başka bir gaye için değil) ancak bana ibadet etmeleri için yarattım." (Zariyat, 51/56)
mealindeki ayet-i kerimenin kati hükmüyle makasıd-ı ilahiye insanların ve cinlerin Allah'a iman etmeleri, onu sıfatlarıyla, esmasıyla tanımaları ve onun razı olduğu sıfatlarla, hallerle donanmakla ibadet görevlerini yerine getirmeleridir.
İlahi maksatlar içerisinde tefekkürün hususi bir yeri vardır. Buna göre bütün insanlar ve cinler Cenâb-ı Hakk’ın mahlukat ayinelerinde tecelli ettirdiği cemal ve kemalini seyrederek tekbir, hamd ve tesbih etmekle vazifelidirler. Bu vazifeyi en mükemmel olarak yerine getirenler başta peygamberler, onlar içerisinde de bütün enbiyanın reisi ve bütün evliyanın seyyidi olan Resullulah Efendimiz (asm.)'dir .
Buna göre, mi’racın önemli bir hikmeti, Allah Resulünün bu temaşası, tefekkürü, hayret ve tesbihidir.
Cenâb-ı Hakk’ın kendi “cemal-i sanatını ve kemal-i rububiyetini” Peygamber Efendimizin (asm.) nazarıyla müşahede etmesi meselesine gelince, burada Üstad Hazretlerinin şu çok önemli tesbitini nazara almak gerekiyor:
"Hem İsm-i Âzama mazhar olan Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bir ayette mazhar olduğu feyz-i ilahi, belki bir peygamberin umum feyzi kadar olabilir." (bk. age., Yirmi Dördüncü Söz, Üçüncü Dal.)
Kur’an ayetleri için söylenen bu hakikat, kâinat kitabının temaşa ve tefekküründe de aynen geçerlidir. Yani, o zatın (asm.) bu âlemi temaşa ve tefekkür keyfiyeti insan idrakinin çok ötelerindedir. Onun bir temaşası bir peygamberin bütün ömrü boyunca ettiği temaşalara denk gelebilir. Cenâb-ı Hakk’ın kendi cemal ve kemalini göstermek istemesi, en ileri derecesiyle Allah Resûlünde (asm.) tahakkuk etmiş oluyor. Ondaki bu temaşa ve tefekkürü de yaratan Allah olduğuna göre, kendi cemal ve kemalini o en büyük resulünün nazarıyla da temaşa etmiş oluyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü