"Bir hüceyrenin vücuda gelmesi kendisine isnat edilirse, kâinata muhit olan sıfatlar kendisinde lâzımdır." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Bir hüceyrenin vücuda gelmesi kendisine isnad edilirse, kainata muhit olan sıfatlar kendisinde lazımdır. Esbaba isnat edilirse, âlemdeki bütün esbabın o hüceyrede içtimâları lâzım gelir. Halbuki, sineğin iki eli sığmayan bir hüceyre, iki ilâhın tasarrufuna mahal olabilir mi? Hâşâ!"(1)

İsimler müsemmasız, sıfatlar mevsufsuz olamaz. Yani bir isim varsa, o ismi taşıyan bir fert var demektir. Bir sıfat varsa, o sıfatın sahibi olmalıdır.

Şu âlemde ve her varlık üzerinde, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisi güneş gibi görünmektedir. Allah’ın inkâr edilmesi durumunda, bu isim ve sıfatların, varlıklara verilmesi, onlara isnad edilmesi gerekir.

Mesela; bir kâğıda A harfinin yazılmış olduğunu düşünelim. Bu harf daha önce yoktu, şimdi var oldu. Bir kâtibin iradesiyle bu harfin varlığı yokluğuna tercih edilmiştir.

İrade sahibi olabilmek için, ilk önce hayat sahibi olmak gerek. Hayatı olmayanın iradesi de olmaz. İşte A harfi varlığıyla, kâtibinin hayat sahibi olduğunu da göstermektedir.

Yine bu harf, alelade bir çizgi değildir. Demek onu yazan, harfleri tanıyor, biliyor. Bu da ispat eder ki, A harfinin kâtibinin bir ilmi vardır.

Sadece ilim sahibi olmak da yetmez. Kudret sahibi de olmalıdır. Kâtibinin hayatı, iradesi, ilmi olsa ama kudreti olmasa, yani elini oynatamasa, o harfi yazamaz. İşte bu harf varlığıyla, kâtibinin kudret sahibi olduğunu da göstermektedir.

İşte bunlar gibi daha birçok cihetle, o harf kâtibini gösterir, onu sıfatlarıyla tanıtır ve lisan-ı haliyle der ki: Bu sıfatlara sahip olamayan, bana kâtip olamaz. Eğer A harfinin, kendi kendini yaptığı kabul edilirse, bu harfin; irade sahibi, hayat sahibi; ilim, kudret ve hikmet sahibi olduğu ve diğer isim ve sıfatları taşıdığı, kabul edilmek zorunda kalınır. Yani kâtibinde olan bütün sıfatlar, o harfin kendisine verilir. Eğer “kalemin kendisi yazmış” denilirse, bu durumda da mezkûr sıfatlar, kaleme verilmek zorundadır.

Aynen bunun gibi, şu âlemdeki her bir varlık kudret kalemiyle yazılmış, ilahî bir kelimedir; Allah’ın bin bir ismini ve sıfatlarını ilan ediyor. Eğer -hâşâ- Allah’ın varlığı ve birliği inkâr edilirse; bu isim ve sıfatlar varlıklara, tabiata veya sebeplere verilmek zorundadır. Bu durumda da nihayetsiz ilahları kabul etme mecburiyeti ortaya çıkar.

Üstadımız mezkûr cümlesinde, hücreden bahsettiğinden, biz de hücre üzerinde konuşalım:

Hücre, mahiyetiyle ve yaptığı iş cihetiyle bir mu’cizedir. Sadece içinde bulunan DNA’ya baksak, hayret içinde kalırız. Her bir hücrede, binlerce DNA vardır. Göz renginden tutun, parmak izine kadar; insanın sesinden tutun, saç yapısına kadar bütün bilgiler, bu DNA’larda kodlanmıştır. Bir tek hücrede bulunan DNA molekülleri, her biri 20.000 sayfayı ihtiva eden, 46 ciltlik dev bir ansiklopedi kadar bilgiyi ihtiva eder. İnsanda ise yaklaşık yüz trilyon hücre vardır. Dünyanın en büyük ansiklopedisi olan Ana Britanica 40.000 sayfadan oluşmaktadır. Bir tek DNA’da ise, bu ansiklopedideki bilgilerden 25 kat daha fazla bilgi vardır. Ve bu DNA’lar, mikroskopla yüzlerce defa büyütüldükten sonra, ancak görülebilen hücrelere yerleştirilmiştir.

İşte hücrede ve içindeki DNA’larda; Allah’ın Alîm, Kadîr, Basîr, Hakîm, Hafîz, Rahîm gibi, bin bir ismi tecelli etmektedir. Eğer Allah inkâr edilirse, bu isimler hücrenin kendisine verilmek zorunda kalınacaktır. Çünkü isimler müsemmasız, sıfatlar mevsufsuz olamaz.

(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Habbe, Zeylü'z-Zeyl.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...