"Bir sineğin kanadını kırk kağnıya yükledim, kırkı da çekemedi." cümlesini nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
“Allah’tan başka bütün çağırdığınız ve ibadet ettiğiniz şeyler toplansalar, bir sineği halk edemezler." (Hac, 22/73)
“Bir sineğin kanadın,
Kırk kağnıya yükledim;
Kırkı da çekemedi,
Şöyle kaldı yazılı.” (Yunus Emre)
Bu sırlı sözü, bu zamanın fenni malumatı ile anlamak daha bir kolay hale gelmiştir. Çünkü sineğin anatomisini inceleyen ilim dalları, onun ne kadar harika ve mükemmel bir şekilde yaratıldığını gözler önüne serip, insanı hayret içinde bırakıyor.
Bir göz, elli yüz gramlık bir et parçası, ama bir insanın bir göz doktoru olabilmesi için en az on beş yıl okuması gerekiyor. Şayet o doktorun on beş yıllık okuduğu ders kitaplarını bir kağnıya yüklesek kağnı zor çeker. Tabi "kırk kağnı" ifadesi bu inceliğe işaret eden güzel bir teşbihtir. Burada asıl maksat, sineğin kanadı dahi öyle mükemmel bir sanat ve güzel bir eserdir ki, insan aklını şaşkına çeviriyor. Bu harika sanat ve eserleri tabiata ve tesadüfe havale etmek mümkün ve kabil değildir.
“Bir sineğin hilkati hayret fezadır filden.” (Lemaat)
Küçük varlıklardaki harika sanat ve garip yaratılış büyüklerden geri değildir. Çiçekler yıldızlardan aşağı değil; çekirdekler ağaçların gerisinde değil. Çoğu kimseye göre bakmaya ve düşünmeye değmeyen, ayağımız altında ezilen böceklerdeki ve sineklerdeki sanat insanı hayrette bırakıyor. Bir çift karasinek bir baharda beş buçuk milyar oluyor.
Cenab-ı Hak, bir karasineğe dokuz kalp vermiş, altı ayak takmış, altı göz, ortalama 400 bin gözcük ve sekiz bin mercek yerleştirmiş. Her bir gözcük ayrı bir noktayı görüyor.
Sinekler saniyede 200 defa kanatlarını çırpıyor, bir yere kondukları zaman karın kaslarını kasıp içeriye hava pompalıyorlar. Sivrisinek; ısı, gaz, nem ve koku dedektörleriyle âdeta yüklü bir savaş uçağı gibidir. Avını otuz metreden tespit edebiliyor.
Sivrisineğin ön ayaklarında "Tarsi” adı verilen çok hassas bir ısı tespit edici organ var. Hortumunun içinde 6 bıçaktan oluşan bir kesme mekanizması bulunur. Dört bıçak deriyi keserken, diğer iki bıçak birleşerek içi boş bir boru meydana getirirler. Sivrisinek bu boruyu kestiği dokunun içine sokar ve kanı emer.
Sinek gibi sayısız varlıkların kısa bir zamanda yaratılmaları, her birine göz, kulak, ayak, kanat gibi cihazların mükemmel verilmesi, kendilerini rahmetiyle koruyan, besleyip büyüten İlâhî bir inayeti güneş gibi göstermektedir. Yüce Allah yarattığı sayısız mahlûkatını bizzat kendisi temaşa etmekte, meleklerine ve diğer ruhaniyatına seyrettirmektedir.
Bu hususta kaleme alınmış bir makaleyi takdim edelim:
"Yunus Emre bir sineğin kanadını kırk kağnıya yüklemiş, kırkı da çekememiş. Şimdi kağnıların yerini otomobiller aldı, ama sinek kanadı yenilmezliğini hala koruyor. Bir sineğin vücudunda 12.000 devirli motor halinde çalışan, o incecik şeffaf kanatların gördüğü işi otomobiller de kendi boylarına uygun şekilde görebilselerdi, İstanbul-Ankara arası karayoluyla 6 dakikaya inerdi!"
"Sinek, saniyede 200 defa kanat çırpar, acelesi yoksa saatte 7,5 kilometre hızla uçar. Bu, kendi boyuna nispet edildiğinde, bir otomobil için saatte 5.000 kilometre hız demektir. Uçmak için sıçramaya bile ihtiyaç duymaz. Kanatlar harekete geçer geçmez havada ne istediği yöne doğru harekettedir. Kanatların arkasına yerleştirilmiş iki tane “halter,” modern uçaklardaki en gelişmiş jiroskoplardan mükemmel şekilde hesap ve ayarlamalar yaparak sineğin dengesini sağlar. Bir de bakarsınız ki, gözünüzün önünde bu küçük uçaklar konduğu gibi kalkıyor, kalktığı gibi konuyor, pike yapıyor, yön değiştiriyor, dalışlar yapıyor, gözle takip edilemeyecek manevraları sessiz sedasız gerçekleştirerek filolar halinde odanızı hava gösterileriyle şenlendiriyor."
"Onu uçağa benzetmek, aslında sinek için haksızlıktır. Gerçi ona tam karşıdan baktığınızda, mütevazi duruşunun altında bir Fantom heybetinin yattığını açıkça görürsünüz. Fakat diğer bütün maharetleri biri yana, temizlik için özel şekilde tanzim edilmiş tüylerle kaplı arka ayaklarıyla ta kanatlarının üstüne kadar uzanıp boydan boya süpürmesi bile, “Bende Fantom’dan çok daha fazlası var” demiyor mu? Bir Fantom’un sinekle yarış edebilmesi için, önce iniş takımlarıyla sırtını kaşıması gerekir!"
"Tavanda baş aşağı durmak, kaygan camın üzerinde dikine yürümek de, insan medeniyetinin harikalarıyla alay edercesine bir sineğin her gün binlerce defa tekrarladığı işlerdendir Bu maharetin altında, sineğin her bir pençesine yerleştirilmiş bezlerden salgılanan sıvıdaki yüzey gerilimi hesaplarının mükemmelliği vardır. Ama gören kim? Güneşin yedi rengiyle parıl parıl parlayan sinek kanadındaki muhteşem sadeliğin altında da atmosferin bütün özelliklerinin ve çekim kuvvetinin hesabı yatar. Ama gören kim? Güneşin yedi rengiyle parıl parıl parlayan sinek kanadındaki muhteşem sadeliğin altında da atmosferin bütün özelliklerinin ve çekim kuvvetinin hesabı yatar. Ama düşünen kim? Karşımızda başını elleri arasına alıp temizlerken yaylı bir parçanın hareketi gibi eğilip geri gelen o minik kafadaki dört bin tane petek göz, güneş ışığı altında renk renk desenler çizerken, her şeyi gören, her şeyi işiten, her şeyi bilen ve dilediğini dilediği gibi yapan bir Sanatkarı anlatır. Ama seyreden kim? En küçük bir hava akımını dahi hissedecek, tehlikeleri haber verecek ve kokusuyla rızkının yerini bildirecek şekilde tanzim edilen kısacık iki antenin sinek kafasındaki mevcudiyetini ise belki çoğumuz bilmeyiz bile."
"HERBİR SİNEK, Alemlerin Rabbinin birçok ismini ve yedi sıfatını bize tarif eden bir minik kuştur. Onu bir kuş olarak gördüğümüz zaman, üzerindeki manalar da birer birer açığa çıkmaya başlar. Gerçekte, bu muhteşem sanat eserini bu kadar bolluğuna rağmen gözümüzden saklayan şey ufkumuza kap kara bir bulut gibi çökmüş ülfet perdesinden başka bir şey değildir. O perdeyi bir yırtabilsek, hergün karada ve havada ücretsiz olarak sergiledikleri gösterileriyle, aralıksız faaliyetleriyle ve durup durup abdest alışlarıyla bu minik kuşların bize neler anlatmak istediğini çözmekte güçlük çekmeyiz."
"Sineğin verdiği rahatsızlıktan sakın yakınmaya kalkmayın. Eğer Yaratan ona da karıncalara verdiği kesici çeneyi yahut yaban arısına verdiği iğneyi verseydi, belki bir parça şikayete hakkınız olurdu. Fakat sineğin silahı yoktur; ağzı ise sadece öpmeye ve okşamaya elverişli şekilde yaratılmıştır. Bu minik kuşların elinizi öpmesinden usanıp da haşere ilaçları gibi ilkel yollarla onu mağlup düşürmeye ise hiç heveslenmeyin. Muhalfarz, yeryüzündeki bütün sinekleri yok etmeyi başarsanız, her bir kıt’ada gözünüzden kaçmış birer tane dişi sineğin normal üreme hızı, yedi ay sonra dünyanın bütün karalarını yedi metre yüksekliğinde sinekten bir yorganla kaplamaya yeterdi! Haşere ilaçlarıyla belki atmosferi delebilirsiniz, ama sineği asla ortadan kaldıramazsınız. Dünyada başka hiçbir canlıya yer bırakmayacak bir üreme potansiyeline sahip olan o minik kuş, yine karşınızda o Fantom heybetiyle durur ve kendisini belli bir nüfusta tutan kuvvetin sizde olmadığını ilan ederek, Allah’ın ayetini hal diliyle size tercüme eder:"
“Ey insanlar! Evrim, tesadüf, tabiat, sebepler diye gevelemeyi bırakın. Sizin bel bağladığınız şeylerin hepsi toplansa benim benzerimi yaratamazlar. Ben onlardan bir şey kapsam onu da geri alamazlar. Onlar da siz de sizin yaptıklarınız da acizliğinizle baş başa kalırsınız, o kadar.”
"İşte sineğin verdiği ders bu. İster dinleyin, ister dinlemeyin. Yine de onlar uçmalarında ve yürümelerinde, hareketlerinde ve durmalarında sayısız dillerle Alemlerin Rabbini teşbih etmeye devam ediyorlar."(1)
(1) bk. Ümit ŞİMŞEK, Bir Sineğin Kanadı, Mihenk Dergisi, 29.4. 2013.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü