Peygamber Efendimiz neden son peygamberdir, hikmeti nedir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Hz. Muhammed (asm) son semavî din olan ve hükmü kıyamete kadar geçerli olacak İslam dinini getirdiği ve bundan sonra da herhangi bir din ve bir şeriat gelmeyeceği için, o da peygamberlerin sonuncusu olmuştur. Ondan sonra resul ve nebi gelmeyecektir.

Malûmdur ki, bu âlemde her şeyin bir başlangıcı ve bir de nihayeti olduğu gibi, Hz. Âdem (a.s.) ile başlayan peygamberlik müessesesi de Hâtemü’l-Enbiyâ (asm) ile son bulmuştur.

Cenâb-ı Hak, peygamberlerin en ekmeli olan o Zat'ın (asm) eline semavî kitapların en mükemmeli olan Kur'ân-ı Azimüşşân'ı vermiş ve nübüvvet müessesesini o Hâtemü’l-Enbiyâ (asm) ile tekmil etmiştir...

Hz. Muhammed (asm)’in hâtemü’l-enbiya olduğu Ahzab suresinde şu şekilde ifade buyurulmaktadır:

"Muhammed sizin ricalinizden hiçbirinin babası değil ve lâkin Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah alîmdir (her şeyi bilendir)." (Ahzab, 33/40)

Hadisten misal: Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Hz. Peygamber (asm.) şöyle buyurdu:

"Şüphesiz benimle diğer peygamberlerin durumu şu misale benzer: Adamın biri bir saray yapmış, onu güzelleştirip mükemmel bir şekilde tamamlamış, fakat bir tuğla yeri boş kalmıştır. Herkes gelip bu saraya giriyor ve ona hayran kalıyor ve 'Şu boş kalan tuğla yeri olmasa, bu köşke diyecek yok!' diyorlar. İşte ben o köşkü tamamlayan tuğlayım." (Tirmizi, Emsal, 2)

Hz. Muhammed (asm)'in peygamberliği ile insanlık din açısından, ilerlemenin son noktasına erişmiştir. Ondan sonra başka peygamber beklememeli, Muhammedî nuru izlemelidir. Allah her şeyi çok iyi biliyor. Her şeyi bilip duyuyor. Onun için bu hükümleri emrediyor. (bk. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, ilgili ayetin tefsiri)

Allah, yeryüzünün halifesi olarak yarattığı insanlarla irtibat kurmak için, onlardan bir kısım insanları temsilci olarak seçmiştir ki, bunlara peygamber denir. Her ümmet için bir peygamber gönderildiği gibi, bu ümmet için de Hz. Muhammed (asm) peygamber olarak seçilmiştir. Şüphesiz, kimin bu temsilciliğe, bu peygamberliğe layık olduğunu Allah bilir. Kur’an’dan anladığımız kadarıyla, peygamberler, akıl, zekâ, fetanet, feraset, dürüstlük / doğru sözlülük, başkasına şefkat, güvenirlilik gibi insanî değerlerin zirvesinde olanlardan seçilmiştir.

Bütün peygamberler vahye mazhardırlar. Feyiz ve kemalatları kendi kesbleriyle değildir. Onların kalbi, esrar-ı İlahinin tecelligâhıdır. Onların kalpleri vahyi ve ilhamı kabule pek ziyade müstaid olarak yaratılmıştır. Bütün enbiyalar Allah’ın en mümtaz ve en ulvî fıtratta yarattığı rehber şahsiyetlerdir. Cenab-ı Hak, onları her türlü maddî ve manevî kemalatın, saadet ve selametin vesilesi kılmıştır. Bu bakımdan en yüksek bir mertebeye ve en âli bir medeniyete kavuşmak onlara uymakla mümkündür.

Bu nokta-i nazardan insanın yaratılışından itibaren her zaman ve mekânda peygamberlere ihtiyaç olmuş ve her ümmet için bir peygamber gönderilmiştir.

Peygamberlik çalışmakla elde edilmez, o ilâhî bir mevhibe, Rabbanî bir ihsan ve hususî bir lütuftur. Allah, o mukaddes vazifeyi mümin kullarından ehil gördüklerine ihsan eder ve peygamberliğe seçtiği kulunu bu vazifeye hazırlar. Peygamberlik vazifesini tevdi edinceye kadar onu her türlü kötülüklerden korur ve bu şerefli makama ehil bir halde yetiştirir.

Hz. Muhammed (asm), son peygamber olarak seçildiği için, bütün peygamberlerde bulunan bütün güzel ahlakın hepsini en mükemmel şekilde şahsında cem etmiştir. Tarihçe-i hayatı, bunun delilidir.

Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) bu kâinatın hem çekirdeği, hem nuru, hem esası ve hem de en mükemmel meyvesidir. O (asm) bütün âlemlerin ve feleklerin yaratılma sebebidir ve bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halkedildiğinden, harekât ve sekenatı, itidal ve istikamet üzerine gitmiştir. Siyer-i Seniyesi, kat'î bir surette gösterir ki her hareketinde istikamet ve itidal üzerine gitmiş, ifrat ve tefritten içtinab etmiştir.”(1)

Elbette böyle bir zat, bütün beşer için her sahada bir numune-i imtisaldır. Nitekim Cenab-ı Hak, bir ayette mealen şöyle buyurmaktadır:

"Hiç şüphesiz sen pek yüksek bir ahlâk üzeresin!" (Kalem, 68/4)

"Kur'anın beyan ettiği mehasin-i ahlâkın misali, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır. Ve o mehasini en ziyade imtisal eden ve fıtraten o mehasin üstünde yaratılan odur."(2)

Bütün kâinatta tecelli eden esma-i ilâhiyenin ruhunda kemal derecesinde tecelli ettiği o Zat, (asm), sema-yı esrarın menbaı, iki âlemin güneşi, ilim ve hikmetin mazharı idi.

Peygamber-i Zîşan Efendimiz (asm.) insanlara hidayet yolunu göstererek, onları kendileri gibi mahlûk olan putlara, yıldızlara, ateşe ve batıl şeylere tapmaktan kurtarıp; onlara Vahid, Ehad ve Samed olan Zat-ı Zülcelâl’i tanıttırıp, yalnız ona ibadet edileceğini bildirip tevhidi ilan etmiştir. Zira o Zat (asm.) kalplerdeki kat kat buzları eriterek, yerlerine nice gül ve meyveler yetiştirdi.

Geçmiş peygamberlerin her biri, ancak muayyen bir sahada muvaffak olmuşken, Peygamber Efendimiz, (asm) insanı kemâle erdiren ulvî seciyelerin hepsinde numune şahsiyet olmuştur.

Hz. Musa’nın mertliği, Hz. Harun’un şefkati, Hz. Yuşa’nın şecâati, Hz. Eyyub’un sabrı, Hz. Davud’un cesareti, Hz. Süleyman’ın azamet ve saltanatı, Hz. Yahya’nın sadeliği ve ubudiyeti, Hz. İsa’nın tevazuu ve Hz. Yusuf’un iffet ve güzelliği en mükemmel bir surette Hazret-i Peygamberin (asm) şahsında cem olmuştur.

Peygamber Efendimizin (asm) hayatı bütün ahlâk ve adabın mücessem bir tecelligâhıdır. İnsanı hakikatleri kısa zamanda şimşek gibi bir sür’at ile ikmal ederek, herkesi istidadına ve kabiliyetine göre saadetin en yüksek mertebelerine çıkardı. Âlem, onun ile yeni bir devr-i nur ve devr-i saadete girdi.

Onun irşadıyla asr-ı saadette 124 bin sahabe irşat olup, iman ve tevhid yoluna girdikleri gibi, ondan sonra da nice müçtehitler, mürşitler ve evliyalar yetişmiştir. Bütün Müslümanlar da O’nun irşadıyla iman nimetine kavuşmuş, takva, amel-i salih ve istikamet üzere yaşamaya devam etmektedirler. O’nun en büyük irşadı, insanlara Cenab-ı Hakk’ı tanıtmak, onun razı olduğu hakikatleri ders vermek ve ebed yolcusu olan insanların ebedî saadete kavuşmalarını sağlamak olmuştur.

"Bütün mahlûkatın en efdali ve en eşrefi ve en münevveri ve en bahiri ve en azîmi ve en kerimi ve sesçe en yüksek ve vasıfça en parlak ve zikirce en etemm ve şükürce en eamm ve mahiyetçe en ekmel ve suretçe en ecmel, kâinat bostanında, arz ve semavatın bütün mevcudatını latif secaatıyla, leziz nağamatıyla, ulvî tesbihatıyla vecde ve cezbeye getiren, nev-i beşerin andelib-i zîşanı ve benî Âdemin bülbül-ü zül-Kur’an’ı Muhammed-i Arabî'dir (asm.)."(3)

Evet, peygamberleri seçen Allah’tır. O kimi peygamber olarak seçeceğini en iyi bilir. Onun iradesi bir konuda hikmetli tercihini yaptıktan sonra, bize düşen teslimiyetle onun güzelliğine inanmaktır.

Bütün peygamberlerin ilimlerine hakikî varis, bütün vahiylerinin esaslarını ders veren, bütün ahlakî güzelliklerini kendisinde toplayan, bütün semavî kitapların temel bilgilerini daha teferruatlı bir şekilde anlatan Kur’an gibi bir kitabı tebliğ eden, bütün insanlara gönderilmiş bir peygamber olan Hz. Muhammed (asm)’in bütün insanlardan daha üstün bir konumda olması, hem adalet hem de hikmetin muktezasıdır.

İşte diğer peygamberler de insanlığa seviyelerine göre ilim vermiş ve onları yetiştirmiştir. Neticede bütün yönleriyle ders alma seviyesine geldikleri için İslam Dini ve Yüce Peygamberi (asm) gönderilmiştir.

"Rabbimizi bize tarif eden üç büyük, küllî muarrif var: Birisi şu kitab-ı kâinattır ki, bir nebze şehadetini on üç Lem’a ile Arabî Nur Risalesinden On Üçüncü Dersten işittik. Birisi şu kitab-ı kebîrin âyet-i kübrâsı olan Hâtemü’l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Birisi de Kur’ân-ı Azîmüşşandır."(4)

Burada Peygamberimizin (asm) son peygamber olduğu vurgulanmıştır.

"Maksatlar ise:
1. Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, resuldür.
2. Ekmelü’r-Rusüldür.
3. Hâtemü’l-Enbiyadır.
4. Risaleti, âmmedir.
5. Şeriati, sâir şeriatlerin mehâsinini cem ile onların nâsihidir."
(5)

3. Maddenin izahı sadedinde şunları kaydeder:

"Üçüncü maksadın vech-i in’ikâsı: Meşhur bir kaidedir ki, bir vâhid çoğalsa, teselsül eder, gittikçe gider, bir yerde durmaz. Fakat çoklar ve kesir olanlar ittihad etse, kuvvetlenir, istikrar peyda eder, yerinde kalır, daha değişmez. Demek, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, hâtemü’l-enbiyadır. Mefhum-u muhalifiyle işmam eder ki, ondan sonra peygamber gelmez; hâtemiyetine hâtem ve imza basar."(6)

Burada ise ondan (asm) sonra peygamber gelmesine ihtiyaç duyulmamasının sebepleri anlatılır:

"Madem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtemü’l-Enbiyadır ve umum nev-i beşer namına muhatab-ı İlâhîdir. Elbette, nev-i beşer onun caddesi haricinde gidemez ve bayrağı altında bulunmak zarurîdir."(7)

Hatemü'l-Enbiya, peygamberlerin sonuncusu, bir cihetle de peygamberliğin mühürlenip, son bulduğu anlamındadır.

Bu konuda hem ayet, hem ilgili hadisler hem bu iki temel kaynaktan beslenen muhakkik İslam alimleri ve Bediüzzaman Hazretleri ittifak etmişlerdir. Zaten Peygamberimiz (asm)'den sonra peygamberlik iddiasında bulunup da muvaffak olan ve "Ben de varım!.." diyecek itimat verdiren kimse çıkmamıştır. Bu nedenle Hz. Muhammed (a.s.m)'in peygamberliği hem umumidir kıyamete kadar devam edecek, hem peygamberlik müessesinin son halkasıdır. Ahir zamanda gelecek Hz. İsa (a.s) da bir peygamber sıfatıyla gelmeyecek, Peygamberimizin (asm) bir ümmeti ve Allah'ın mübarek bir veli kulu olarak gelecektir.

Dipnotlar:

1) bk. Lem’alar, On Birinci Lem'a.

2) bk. age.

3) bk. Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Dördüncü Dal.

4) bk. age. On Dokuzuncu Söz.

5) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 4. Ayetin Tefsiri.

6) bk. age.

7) bk. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Kısım.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 26.888
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...