"Demek, bütün semavatın Rabbi olmayan, bir tek insanın simasındaki alamet-i farika olan nakş-ı simaviyi yapamaz." cümlesini ayet-i kerimelerin yerleri ve açıklamaları ile birlikte izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Ayet-i kerimelerin mealleri:
“Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Onun âyetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır.” (Rum,30/22)
“Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şey üzerinde hakkıyla vekildir (görüp gözeticidir). Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu O’na aittir.” (Zümer, 39/62-63)
Gökler ve yer Allah’ın ilim ve kudretiyle en mükemmel şekilde takdir edilmiş ve yaratılmıştır. Yerin yaratılışı göklerden çok farklıdır. Dünyadan başka hiçbir gezegen ve hiçbir yıldız insanların ve hayvanların yaşamalarına uygun değildir. Yeri ve gökleri böyle farklı şekilde yaratan Allah, yerin sekeneleri olan insanların da dillerini ve renklerini farklı yaratmıştır. Her şey Allah’ın mülküdür ve o her şeyi mahiyetine göre en mükemmel şekilde yarattığı gibi, bütün ihtiyaçlarını da rahmetiyle ve hikmetiyle bizzat görmektedir. İkinci ayette geçen vekil kelimesi bu dersi vermektedir.
Ayetlerin verdikleri bu ilahi dersi Üstadımız bu Pencere'de öz ve doyurucu olarak bizlerin istifadesine sunmuştur.
“Görüyoruz ki, hüceyrat-ı bedenden tut, ta mecmu-u âleme şamil bir hikmet ve tanzim var.” diye başlayan hikmet dersinde ana hatlarıyla bitkilerde, hayvanlarda ve kâinatın tümünde sergilenen hikmet, rahmet ve kudret tecellileri üzerinde duruluyor.
Dersin son kısmında da “Bütün yıldızları musahhar etmeyen ve elinde tutmayan, bir zerreye rububiyetini dinlettiremez.” buyurularak, atomlarla yıldızları aynı zatın terbiye ettiği ve uygun vazifelerde çalıştırdığı nazara verilerek, çok mühim bir tevhid dersi veriliyor.
"Demek, bütün semavatın Rabbi olmayan, bir tek insanın simasındaki alamet-i farika olan nakş-ı simaviyi yapamaz.” cümlesiyle dersin başında takdim edilen ayet-i kerime tekrar nazara verilerek konu tamamlanıyor.
"Haberdar olmak"ta ezelî ilmin ispatı vardır. Yani ezelî ilmi ile her şeyi bilir, öyle yaratır. Burada hem ispat, hem de haşmet ve azamet manası hükmediyor. Sonsuz ilmin mührü hükmünde olan "haberdar olmak" tesadüfe hiçbir vecihle geçit vermez. Hem ilmi ispat eder, hem de ilmin ihata ve azametine şahitlik yapar.
Daha önceki suallerin cevabında da ifade edildiği gibi, sayısız mahlukat içinde her canlıya farklı bir sima verilmesi “alametifarikadır.” Bu da sonsuz bir ilmi ve mutlak bir iradeyi, bir müreccihi yani tercih edeni gösterir.
Bütün cemadat, nebatat ve hayvanattaki teşahhus, imtiyaz ve sıfatlar Cenab-ı Hakk’ın mutlak irade sahibi olduğunun açık bir delili ve kati bir şahididir. Hz. Âdem’den (as.) bugüne kadar yaratılmış ve kıyamete kadar da yaratılacak her insana, her canlıya diğerlerinden farklı, değişik, ayrı, farikalı ve mümtaz bir sima takılması, karakterlerinin hatta parmak izlerinin birbirinden farklı olması Cenab-ı Hakk’ın ilminin ve iradesinin sonsuz olduğunun açık bir delilidir.
Üstad Hazretleri Mesnevi-i Nuriye’de bu hakikati şöyle ifade eder:
“Senin yüzün, vechin o kadar küçüklüğü ile beraber geçmiş ve gelecek bütün insanların adedince kendisini onlardan ayıran ve tarif eden nişan ve alâmetleri hâvi olduğu gibi, yüzünü teşkil eden esas ve erkânında da bütün insanlar ittifaktadır. Bütün insanlarda biri tevafuk, diğeri tehalüf olmak üzere iki cihet vardır. Tehalüf ciheti Sâniin muhtar olduğuna, tevafuk ciheti ise Sâniin Vâhid-i Ehad olduğuna delalet ederler. Bu iki cihetin bir Kasıd'ın kasdıyla, bir Muhtar'ın ihtiyarıyla, bir Mürîd'in iradesi ile bir Alîm'in ilmiyle olmadığını tevehhüm etmek, muhalatın en acibidir. Fesübhanallah! Yüzün o küçük sahifesinde nasıl gayr-ı mütenahî nişanlar derç edilmiştir ki, göz ile okunur da nazar ile yani akıl ile görünmez.” (Mesnevi-i Nuriye, Zerre)
Evet, bütün insanların yüz şekillerinin bir olması onların Rablerinin bir olduğuna, seslerinin, simalarının ve parmak izlerinin ayrı olması da Cenab-ı Hakk’ın irade sahibi olduğuna delildir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü