Her fen, kendi hususî lisanıyla devamlı Allah'tan bahsederek, O’nun isim ve sıfatlarını insanlara tanıttırıyor. Neden bazıları geometri hakikatinin arkasındaki esmaları göremiyor?
Değerli Kardeşimiz;
Her gün gördüğümüz, ama mânalarını tefekkür etmediğimiz bir çiçek üstünde Allah’ın sayısız isimleri tecelli ediyor ve nakışları ile kendilerini bize ilan ediyorlar. Biz çiçeği maddî gözümüz ile görüyoruz, lakin çiçek üstündeki İlahî mesajları akıl gözümüzle görüp okumuyoruz.
“Basar masnuatı görüp de; basiret Sânii görmezse çok garib ve pek çirkin düşer” (Mesnevi-i Nuriye)
Basar, maddî gözümüzün görmesi, basiret ise kalb gözünün görmesidir.
Maddî gözümüz ancak maddeyi onun da en katı halini görür. Biraz letafet kazananları görmez. Meselâ, insan gözü çiçeği görür de kokusunu görmez; kuşu görür de sesini görmez; meyveyi görür de tadını görmez. Bunları gören başka cihazlarımız vardır...
İşte gözün ve diğer duyu organlarının göremediği çok hakikatler vardır ki, bunlar kalb ile, akıl ile, vicdan ile bilinirler. Basiretin görmesi denilince, kalbin hem aklen, hem vicdanen bilmesi ve görmesi anlaşılır. Göz bir eseri gördüğü halde basiret onun yaratıcısını, yapıcısını görmezse çok garip düşüyor. Süleymaniye’yi görüp Sinan’ı düşünmemek, hatta kabul etmemek ne kadar garip ve çirkin ise, bir sofradaki nimetleri görüp onları ikram edeni kabul etmemek ondan çok öte bir cehalet, yahut nankörlüktür.
Şu kâinat sarayını yapan ve insanı da o saraya münasip bir misafir olarak yaratan “Sâniin manen, kalben görünmemesi,” bazılarında kalb gözünün zafiyetinden yahut körlüğünden ileri gelir.
İnsan, son derecede intizamlı ve muhteşem olan bu kâinatı ve içindeki harika eserleri ibretle mütalaa ederek; ilim, irade ve kudret sahibi bir yaratıcısı olduğunu akıl gözüyle görür. Bir şeyi sadece gözün görmesi yetmiyor, bir de akıl ve basiret gözünün de görmesi ve tefekkür etmesi gerekiyor.
Bazı insanların geometriye bakışında da benzer bir durum söz konusudur.
İnsanın yüzündeki nişaneler Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellileri, O’nun Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden tevhid mühürleridir. Allah, on beş yirmi santimlik bir yüzde birbirine benzemeyen sayısız insan sureti çiziyor. Her insanın kendine ait bir simasının olması, sesinin ve parmak izinin farklı olması bir mucize, nişan ve alamet değil de nedir acaba?
Hz. Âdem’den (as.) bu güne kadar yaratılmış ve kıyamete kadar da yaratılacak her insana, her canlıya diğerlerinden farklı, değişik, ayrı, farikalı ve mümtaz bir sima takılması, parmak izlerinin birbirinden farklı olması yaratılan ve yaratılacak her insanın onun ilminde hazır olduğunun ve iradesinin mutlak olduğunun açık bir delili ve kat’î bir şahididir.
Üstad Hazretleri bu hakikati şöyle ifade etmektedir:
“İ'lem Eyyühel-Aziz! Senin yüzün, vechin o kadar küçüklüğü ile beraber geçmiş ve gelecek bütün insanların adedince kendisini onlardan ayıran ve tarif eden nişan ve alâmetleri hâvi olduğu gibi, yüzünü teşkil eden esas ve erkânında da bütün insanlar ittifaktadır. Bütün insanlarda biri tevafuk, diğeri tehalüf olmak üzere iki cihet vardır. Tehalüf ciheti Sâniin muhtar olduğuna, tevafuk ciheti ise Sâniin Vâhid-i Ehad olduğuna delalet ederler. Bu iki cihetin bir Kasıd'ın kasdıyla, bir Muhtar'ın ihtiyarıyla, bir Mürîd'in iradesi ile bir Alîm'in ilmiyle olmadığını tevehhüm etmek, muhalâtın en acibidir. Fesübhanallah! Yüzün o küçük sahifesinde nasıl gayr-ı mütenahî nişanlar derç edilmiştir ki, göz ile okunur da nazar ile yani akıl ile görünmez.” (Mesnevi-i Nuriye)
Evet, bütün insanların yüz şekillerinin bir olması onların Rablerinin bir olduğuna, seslerinin, simalarının ve parlak izlerinin ayrı olması da Cenab-ı Hakk’ın Mürid olduğuna delildir. Her insanın ve her hayvanın simasında, her varlığın şeklinde Allah’ın sonsuz ilim ve irade sıfatları güneş gibi parlıyor. Ama insanların ekserisi bunu gözleri ile gördükleri halde, akıl gözü ile o mânayı görüp okuyamıyorlar.
“Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.”(Rum Suresi, 22) âyeti bunu açıkça ifade etmektedir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü