"Dünya bir destgâh ve bir mezraadır; âhiret pazarına münasip olan mahsulâtı yetiştirir. Çok Sözlerde ispat etmişiz: Nasıl ki cin ve insin amelleri âhiret pazarına gönderiliyor..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Dünya bir tezgâh ve bir mezraadır; âhiret pazarına münasip olan mahsulâtı yetiştirir. Çok Sözlerde ispat etmişiz: Nasıl ki cin ve insin amelleri âhiret pazarına gönderiliyor. Öyle de dünyanın sair mevcudatı dahi, âhiret hesabına çok vazifeler görüyorlar ve çok mahsulât yetiştiriyorlar. Belki küre-i arz onlar için geziyor. Belki denilebilir ki, onun içindir. Bu sefine-i Rabbâniye, yirmi dört bin senelik bir mesafeyi bir senede geçip meydan-ı haşrin etrafında dönüyor."(1)
Dünya bir tarla veya sonsuzluk âlemine mahsulat yetiştiren bir tezgâh gibidir. Dünyadaki hiçbir netice ve mahsûlat heba ve zayi’ edilmez. Hepsi ahiret âleminde kullanılmak üzere arşivleniyorlar ve muhafaza ediliyor.
Dünya tarla, insanların amelleri bu tarladan çıkan mahsulat, beka âlemleri de bu mahsulatın döküldüğü ya da değerlendirildiği bir mahzen ve semere alma yeridir.
O âlemlere nisbetle dünyanın küçüklüğü ve zilleti bizi aldatmasın. Nasıl sürekli akan küçük bir çeşme büyük bir göle dönüşüyorsa, aynı şekilde dünya çeşmesi de sürekli faaliyeti ve dönmesi ile o haşmetli âlemlere bir mâna yüklüyor, değer katıyor, içini dolduruyor. Yani dünya bir nehir, o âlemler ise bu nehrin döküldüğü bir okyanus gibidir.
Mesela, cennet ve cehennem iki büyük beka âlemidir. Bu iki âlemi dünyanın en büyük mahsulatı olan hayırlı ve şerli insanlar dolduracaktır.
“Evet, Cennet-Cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden dalının iki meyvesidir ve şu silsile-i kâinatın iki neticesidir ve şu seyl-i şuûnâtın iki mahzenidir ve ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudatın iki havuzudur ve lütuf ve kahrın iki tecellîgâhıdır ki, dest-i kudret bir hareket-i şedîde ile kâinatı çalkaladığı vakit, o iki havuz münasip maddelerle dolacaktır." (29.SÖZ)
“Eğilerek giden” ifadesi, hilkat ağacının tümü için değil onun “dalı” hakkında kullanılmıştır. Bu dalın iki meyvesi cennet ve cehennemdir. Dalın eğilmesi denilince hatırımıza meyvelerin çokluğu gelir.
Silsile-i kâinat, bu varlık âleminin geçirdiği bütün safhaları hatırlatıyor. Âhirzamana girişimiz bin dört yüz seneyi geçtiğine göre, şimdi son devrenin sonlarında bulunuyoruz. Kıyametle başlayacak olan yeni bir devrenin sonunda kâinat ağacı cennet ve cehennem meyvelerini verecektir.
“Seyl-i şuunatın iki mahzenidir,” ifadesi insanın ve insanlık âleminin sergilediği farklı halleri, davranışları, inançları, adalet ve zulümleri, tevazu ve kibirleri vs. hatırlatmakta ve bu şuunatı hayatlarıyla teşhir eden insanların varacakları iki farklı toplanma yerini haber vermektedir.
Bütün varlıklar, bilhassa insanlar zaman nehrinde ebediyete doğru durmadan akıyorlar. Bu akışta insanların bir kısmı lütfu, bir kısmı ise kahrı netice verecek bir hayat sergiliyorlar.
İşte bu zıtlar âleminde hayır ve şer cephelerinde yer alan bütün insanlar, dest-i kudretin “bir hareket-i şedide ile kâinatı çalkala”ması neticesinde iki ayrı havuzda toplanacaklardır.
Yine misal âlemi dünyanın mahsulatlarının alınıp arşivlendiği bir âlemdir. Levh-i mahfuz bütün mahlûkatın resminin çekildiği büyük bir kameradır.
Allah dünyayı kendi isim ve sıfatlarının talim edildiği bir mektep olarak inşa etmiştir. Bu mektepte tahsilini iyi yapanlar, esmâ tecellilerini iyi okuyanlar ebedî saadete nail olacaklar, haylazlık edip mektebi karıştıranlar ise cezaya çarptırılacaklardır.
Dünyanın sürekli değişmesi, dönüşmesi:
Bu kâinattaki sürekli hareketler, değişmeler, canlıların bir süre yaşayıp ölmeleri, yerlerine başka canlıların gelmeleri, büyük bir faaliyet içinde çalkalanması hep beka âlemlerine mahsul ve netice yetiştirmek içindir. Üstad hazretlerinin şu harika ifadeleri bu hakikate büyük bir kapı açıyor:
“ … Başka bir âlemin mahsulâtının tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor.” (29.SÖZ)
Bu dünya hayatının mahsulleri bir başka âleme gönderilmezse, o zaman bu kâinat kendi mahsullerini yine kendi içinde tüketen hikmetsiz bir fabrika gibi olur. Buna akıl ve hikmet müsaade etmediğine göre, bu mahsullerden, bilhassa insanlardan Allah’ın emirlerine göre hareket edenlerin mükâfat göreceği ve isyan edenlerin de cezalarını çekeceği bir başka âlem olacaktır. O âlemin gelmesi için bu âlemin tahrip edilmesi gerekmektedir. Akıl ve kalbler ancak böylece mutmain olabilirler.
(1) bk. Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup, İkinci Makam.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü