"Ehl-i hakkın ihtilafı hakikatsizlikten gelmediği gibi, ehl-i gafletin ittifakı dahi hakikattarlıktan değildir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Ehl-i hakkın ihtilâfı hakikatsizlikten gelmediği gibi, ehl-i gafletin ittifakı dahi hakikattarlıktan değildir. Belki ehl-i dünyanın ve ehl-i siyasetin ve ehl-i mektep gibi hayat-ı içtimaiyenin tabakatına dair birer muayyen vazife ile ve has bir hizmet ile meşgul taifelerin, cemaatlerin ve cemiyetlerin vazifeleri taayyün edip ayrılmış."(1)
İnsanı yanlışa sürükleyen şeyler, ekseriyetle batıl fikirler ve batıl itikatlardır. Bu yüzden ekser insanlar, bu batıl ve yanlış fikirlere, davranış ve amellere bakarak kişinin yanlış bir inançta olduğu hükmüne varırlar.
Ehl-i hakkın ihtilafa düşmesi yanlış bir davranışır. Biz yanlış davranış ve amelden hareketle, bunların iman ettiği şeyler de hakikat değildir dersek, büyük bir hata etmiş oluruz. Bu yüzden, ehl-i hakkın şu yanlışı kendi zaaf ve yanlışlıklarından dolayıdır, demek lazımdır.
Üstad Hazretleri bu manayı; “Ehl-i hakkın ihtilafı hakikatsizlikten gelmediği gibi” sözü ile veciz bir şekilde ifade ediyor. Hakka inanan birisinden de çeşitli sebeplerle haksızlıklar ve yanlış ameller sadır olabilir. Müslümanlar hakka iman ettikleri halde, bazen nefislerin uyarak yanlış ameller işleyebiliyorlar.
Durum ehl-i nifak için de aynıdır. Onların ittifak gibi güzel bir amelde bulunmaları, inançlarının hak ve doğru olduğu manasına gelmiyor. Ehl-i nifak olan kâfirler, dünyada işlerindeki mesailerini çok iyi tanzim edip sistemleştirdikleri, tedbirlerini iyi aldıkları için, ihtilafa sebep olacak birçok noktaları halletmişler. Tabiri yerinde ise, ücret ve menfaatleri kendi aralarında bölüştürmüşler. Hiç kimse payına düşeni kaybetme tehlikesine maruz kalmadığı için de aralarında kavga ve rekabet olmuyor.
Ne yazık ki, ehl-i iman olan Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik pek tesis edilemediği için, ehl-i nifak gibi ittifak edemiyorlar. Teşrik-i mesai, işlerin tanzimi, adaletli bir ücret sistemi tam manasıyla tesis edilmediğinden, kişilerin hedef ve gayesi muallakta kalıp umuma bakıyor. Böyle olunca da sair dindaşları ile rekabet etmesi ve karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz hale geliyor. Hâlbuki hakikatte ehl-i imanda ittifak, ehl-i nifakta ise ihtilaf olması gerekir.
İşte Üstad, bu acı gerçeğin sebeplerini ve hal çarelerini izah ediyor.
Şimdi bütün dünyada, mesailerin tanzimine, iş bölümüne ve ihtisasa çok ehemmiyet verilmektedir. Kim, hangi işi yapacaksa, daha başlangıçta belirlenmekte ve kişinin o istikamette meleke sahibi olması sağlanmaktadır. Bütün ömrünü aynı meslek üzerinde harcayan ve himmetini belli bir noktaya yoğunlaştıran bir kimsenin ilerleyip muvaffak olması gayet tabiidir. Maalesef bu mana İslâm âleminde özellikle son iki asırda pek tesis edilememiştir.
(1) bk. Lem'alar, Yirminci Lem'a.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
ehl-i dünyanın ve ehl-i siyasetin ARASINDA DA REKABET GÖZÜKÜYOR,İZAH EDERMİSİNİZ
Müdür olmanın, doktor olmanın, mühendis olmanın yolu, usulü ve tarzı belli bir düzene ve prosedüre tabi tutulmuş. Sen bu usul ve prosedüre uyarak hareket edersen sonuca ulaşırsın.
Doktor olmanın yolu bellidir ama şeyh olmanın yolu doktorun ki kadar net ve düzenli bir prosedüre bağlanmamıştır. Bu sebeple doktor olma kavgası olmaz ama şeyh olmak için niza ve kavga olur. Bir tarikatın şeyhi öldüğünde namzetler arasında ihtilaf ve rekabet başlar.
Ehli dünya rekabeti belirsiz şeylerde geçerlidir mesela bir müdürlüğe iki kişi adaydır aralarında rekabet olabilir ama bu genel geçer duruma göre binde bir olan bir şeydir. Diğer alanlarda bir şey olmanın yolu ve usulü bellidir. Ehli dünya hiç rekabet etmiyor anlamında değildir genel hatlar ve usuller belli olduğu için rekabet ve niza en aza inmiş demektir.