"Elhasıl, buraya kadar tahkik namına ve hasmı ilzam hesabına idi. Bundan sonraki cümleler hakikat namına ve iman hesabınadır." Devamıyla açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
“Buraya kadar tahkik namına ve hasmı ilzam hesabına idi.”
Bu noktaya kadar, şakk-ı Kameri inkâr edenleri kabule yaklaştırmak için birtakım deliller sıralandı. Onlar inatlarında devam ederek, bu açık mucizeyi kabul etmeseler bile onları ilzam edecek, yani karşısına ilmen çıkamayacakları ve aksini savunamayacakları deliller ortaya konuldu.
Daha sonra şu nokta nazara verildi:
“Bundan sonraki cümleler, hakikat namına ve iman hesabınadır.”
Yani hasımlar ne derlerse desinler, biz onları bir tarafa bırakıp, yakinen iman ettiğimiz bu hakikati doğrudan nazara vereceğiz.
Bu giriş cümlesinden sonra hakikat şöyle dile getiriliyor:
“Semâ-yı Risâletin kamer-i müniri olan Hâtem-i Divan-ı Nübüvvet, nasılki mahbubiyet derecesine çıkan ubûdiyetindeki velayetin keramet-i uzması ve mu’cize-i kübrâsı olan Mi’rac ile yani bir cism-i Arzı semâvatta gezdirmekle semavatın sekenesine ve âlem-i ulvi ehline rüchaniyeti ve mahbubiyeti gösterildi ve velayetini isbat etti. Öyle de Arz’a bağlı, semaya asılı olan Kamer’i, bir Arzlının işaretiyle iki parça ederek Arz’ın sekenesine, o Arzlının Risâletine öyle bir mu’cize gösterildi ki: Zat-ı Ahmediye (asm) Kamer’in açılmış iki nurani kanadı gibi; Risâlet ve velayet gibi iki nurani kanadıyla, iki ziyadar cenah ile evc-i Kemalata uçmuş; ta Kâbe Kavseyne çıkmış, hem ehl-i semavat, hem ehl-i Arz’a medâr-ı fahr olmuştur…" (Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Şakk-ı Kamer Mucizesine Dairdir)
Semâ-yı Risâletin kamer-i müniri:
Sema-i Risalet: Bu tabir ile Peygamberimiz (asm)'in ulvi ve semavi vasfına işaret ediliyor. Yani onun nübüvveti arzî değil, İlahî ve semavîdir.
Semaya baktığımız zaman Kamer’in parlaklığı yanında yıldızlar çok sönük kaldıkları gibi, Risalet semasında da diğer peygamberlerin dereceleri böyledir.
Kamer-i Münir: Peygamberlik silsilesinin en parlak delili, en kuvvetli halkası ve en kâmil manasıdır. Evet, Peygamber Efendimiz (asm) peygamberlik müessesesinin en parlak ve en son temsilcisidir.
Hâtem-i Divan-ı Nübüvvet: Peygamberlik makamı onunla mühürlenmiştir. Ondan sonra peygamber gelmeyecektir. Onunla nübüvvet bitmiştir. Peygamber Efendimiz (asm) nübüvvet silsilesinin en son halkası ve en son mührüdür.
Divan; hem meclis hem de makam mânasına gelir. Bir şairin bütün şiirlerinin toplandığı kitaba da divan denilmiştir.
Ubûdiyetindeki velayetin keramet-i uzması ve mu’cize-i kübrâsı olan mi’rac:
Kulluk vadisinde çok ileri makamlara yükselen sevgili kullarına Cenab-ı Hak bazı hususi ikramlarda bulunur. Bu kerametlerin en azimi mahbubiyet makamına çıkan Allah Resulünde (asm.) mi’rac mu’cizesi olarak kendini göstermiştir. Mirac ile Habib-i Kibriya Efendimizin (asm) Allah’ın en sevgili kulu olduğu âlem-i ulvi ehli olan bütün meleklere ve ruhanilere gösterildiği gibi, şakk-ı Kamer mucizesiyle de aynı hakikat arzın sakinleri olan insanlara fiilen ders verilmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü