"Envâr-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) ve maarif-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ve füyuzât-ı şem’-i İlâhîyi en müşa’şa bir şekilde parlatması..." İzah eder misiniz? Üstad için neden bu kadar övgü söylenmiş?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Envâr-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) ve maarif-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ve füyuzât-ı şem'-i İlâhîyi en müşa'şa bir şekilde parlatması ve Kur'ânî ve hadîsi olan işarât-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması ve hitabât-ı Nebeviyeyi (a.s.m.) ifade eden..."

Bu cümleler, alakalı mektubun sonunda isimleri geçen bir grup abinin, Üstadımız hakkındaki senakârane ifadeleridir.

Gerek Peygamber Efendimiz (asm.)'in şahs-ı manevîsini ve onun hakkında bilmemiz lazım olan bilgileri ve gerekse marifet-i ilahiyeyi en parlak ve ihtişamlı bir şekilde ortaya koyan eserlerin Risale-i Nur ve dolayısıyla müellifi Üstadımız olduğu ifade ediliyor.

Risalelerin makbuliyeti ve dolayısıyla Üstadımız'ın iman ve Kur'an hizmetindeki yerini tespit sadedinde de şunlar anlatılıyor: Sikke-i Tasdik-i Gaybi'de geçtiği üzere, otuz üç Ayât-ı Kur'an'iye ve birçok hadis-i şerifin Risale-i Nur'a işaretidir.

Ayrıca yine birçok ayetin ebced hesabıyla Risalelere işareti de gösteriyor ki; Üstad Bediüzzaman Hazretleri hizmet-i imaniye noktasında risaletin parlak bir aynası, peygamberlik ağacının yetiştirdiği son münevver meyvelerinden birisi, ilahî güneşin tecelli ve inkişafında vazifedâr bir zattır, deniliyor.

Bu paragraf, Üstad'ın hizmetinin ehemmiyetini ve şahsının kemalatını gösteren bir paragraftır.

Hakikaten Üstad, Risale-i Nurlar ile bu zamanda Peygamber Efendimiz (asm)'in getirdiği İslam nurunu ve Peygamber Efendimiz (asm)'in mübarek hakiki şahsiyetini ve ilahî feyiz nurunun şa’şaalı bir şekilde gösterilmesini temin etmiştir.

Risale-i Nurlar, Kur’an ve hadislerin işarî manalarının en parlak bir yükseklikte beyanıdır. Kur’an ve hadislerin bütün derin, ince ve nuranî hakikatleri Risale-i Nur'da toplanmıştır. Bu noktadan Üstad, iman hizmetlerinde peygamberlik müessesesinin en parlak bir neticesi ve en harika bir meyvesidir. Yani Peygamber Efendimiz (asm)'in en nuranî talebelerindendir. Aynı zamanda İslam ağacının en son ve en kâmil bir müceddididir.

"Âyât-ı celîlenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delâletleriyle"

Bu ifadede Kur’an ve hadislerin işarî ve remzî tefsirleri noktasından, bu zamanda Risale-i Nurların en son ve en mükemmel bir tefsir olduğuna işaret ediliyor.

Malum olduğu üzere tefsirler iki kısımdır. Birisi; Kur’an’ın lafız ve cümlesini bir tertip üzere izah eden, daha ziyade zahirî ifadeleri nazara veren klasik tefsirlerdir. Bunların emsali yüz binleri geçmiştir.

Diğeri ise; Kur’an’ın işarî manalarını ekseri olarak ilham ile beyan eden manevî tefsirlerdir. Bu tefsirler ekseriyetle her asırda bir müceddidin eli ile yazılır. İmam Rabbani, İmam Gazzali, Abdulkadir-i Geylani gibi zatlar buna misal olarak verilebilir. İşte maddeciliğin ve inkârcılığın zirveye ulaştığı bu helaket ve felaket asrında Üstad Hazretleri, Kur’an’ın en azam ve en cami’ tefsirini insanlığa hediye etmiştir. Ağabeyler bu manaya işaret için bu ifadeyi kullanıyor.

"O zât hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mir'ât-ı mücellâsı ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikatı ve şem-i İlâhînin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaâdeti olduğuna şüphe yoktur."

Nübüvvet ağacı ile ağaca ait meyve aynı kategoriye ve aynı sınıfa girmez. “Şecere-i risaletin son meyve-i münevveri” ifadesindeki ağaç, peygamberler silsilesini ifade ederken, ağaca nisbet edilen meyve ise, bu ağaçtan meydana gelen âlim, evliya, müçtehid ve müceddidleri ifade etmektedir.

Evet, bütün âlimler, evliyalar, müçtehidler ve müceddidler, peygamberlerin riyasetinde ve terbiyesinde gelişip büyüyen tatlı ve olgun meyveler gibidirler. Mesela, İmam-ı Rabbanî Hazretleri nübüvvet şeceresinin o dönemdeki en nurlu, en tatlı ve en bereketli bir meyvesi idi. Elbette her asırda her devirde bu tarz meyveler olacağı gibi, ahir zamanda da en a’zamı en büyüğü gelecektir.

Nasıl Peygamber Efendimiz (asm) nübüvvet ağacının en son peygamberi ise, elbette bu şecereden tevellüd eden meyvelerin de en büyüğü, en a’zamı ve en tatlı bir meyvesi olmak gerekir ki, Mehdi-i A’zam da bu meyvelerin en güzelidir.

Materyalist felsefenin kahredici zehirli esintisine karşı Risale-i Nur'un bu asırdaki ilmî ve manevî hizmeti, öyle bir seviyededir ki, bu sena ve medihler bu hizmete mukabil az ve sönük kalır.

Üstadımız son müceddiddir. Müceddid kelime olarak tecdit eden, yenileyen ve yenileyici manalarına geliyor. Istılah olarak ise hadis-i sahihle bildirilen, her yüzyıl başında dinî hakikatleri, asrın ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük âlim ve Hz. Peygamber (asm)'in vârisi olan zât demektir.

Müceddid peşinen kabul edilmez, ancak icraat ve mücadelesinden sonra insanlar tarafından takdir edilir. Yani müceddid denilen zatın fikir ve hizmetleri insanlığa yeni bir ufuk, yeni bir çığır ve yeni bir bakış açısı verebilmiş ve bütün Müslümanlar da bunu hüsn-ü kabul ile karşılamışlar ise, o zata müceddid denilmiştir.

Kur’an’ın manevî bir tefsiri olan Risale-i Nurdaki ulvî hakikatler, iman, marifet, ahlak, edeb ve irfan sahasında büyük fütuhat yapmış, başta Arapça ve İngilizce olmak üzere elliden fazla dile çevrilmiş ve hamiyetli ve gayretli insanlar tarafından dünyanın birçok yerine ulaştırılmıştır.

Cenab-ı Hak, lütuf ve kereminden âhirzamanda Bediüzzaman gibi büyük bir mürşidi insanlığın imdadına gönderdi. Onun yazmış olduğu insanlığın manevî reçetesi olan bu eserlerin ekserisi, tekke ve zaviyelerin kapatıldığı, her türlü dinî tedrisatın yasak edilip Kur’an’ı okuyan ve okutanların takibat altına alındığı, batı kaynaklı her türlü menfi cereyanların ortaya çıkıp revaç gördüğü, bu necip milletin imanına, ahlakına, mukaddesatına ve ezanına hücum edildiği, gençliğimizin tarihine ve kültürüne yabancılaştırıldığı, dinîve millî seciyelerini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya bırakıldığı ve milletimizin manen sarsılıp, ruhen çökertildiği dehşetli bir zamanda hem de hapishanelerde ve tecritlerde yazılmıştır.

"Üçüncü medrese-i Yusufiyenin el-Hüccetü'z-Zehrâ ve Zühretü'n-Nur olan tek dersini dinleyen Nur şakirtleri namına: Ahmed Feyzi, Ahmed Nazif, Salâhaddin, Zübeyir, Ceylan, Sungur, Tabancalı."

"Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber, bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmaya cesaret edemedim. Sükût ederek o medhi Risale-i Nur şakirtlerinin şahs-ı mânevîsi namına kabul ettim."(1)

Hakikaten bu asır maddecilik ve inkârcılık noktasında eşi olmayan çok dehşetli bir asırdır. Ateizmin komünizm namı ile devlet eliyle dünyanın yarısını istila ettiği bir hengâmda, Risale-i Nurlar; Kur’an'dan aldığı feyiz ve işarî manalar ile bu dinsizlik hareketine set olmuştur. Risale-i Nurların bu büyük hizmetine binaen, ağabeyler de bu ifadeleri sarf ediyorlar.

Burada ismi geçen ağabeyler, Üstad'ın manevî derece ve şahsiyeti hakkında kanaatlerini bildiriyor. Üstad Hazretleri de bu kanaati kendi üstüne almıyor, tevazu gösteriyor.

(1) bk. Şualar, On Beşinci Şua.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Cay-ı Dikkat

Alimler birliği henüz tam olarak alem-i islam'ın üzerindeki bulutlar dağılmadan ve Risale-i Nur bir program olarak tam tatbik edilmeye başlamadan bunu göremez diye kanaat ediyorum. Yani bazı zatların sunduğu reçeteler İmam-ı Rabbani ve Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretlerinin asırlarındaki reçeteler olduğu için bu zamanda dertlere tam derman olamıyor. Yine de mühim bir kuvve-i maneviye takviye ediyor. Hususen şeair-e taalluk eden noktalarda bir kısım zahiri hizmetler ve etvar, umumun nokta-i nazarında en birinci telakki ediliği için ve alimler birliği de bu zaviyeden kriterlerle kanaat meydana getirdiği için tam doğru hükmedemiyor. İnşallah zamanla bu hatalarını tamir edeceklerdir. Çünkü 15. asrın müceddidi diyerek çoklarını hakiki müceddidiyetten uzaklaştırıyorlar. Dolayısı ile tahkik-i imanı elde etmek noktasında müşkül bir yola sevk olunuyorlar.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...