"Ey ehl-i kitap! İslâmiyet’i kabul etmekte size bir meşakkat yoktur. Size ağır gelmesin! Zira size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Kur’ân-ı Kerim, o cümlede ehl-i kitabı imana teşvik etmekle, onlara bir ünsiyet, bir sühulet gösteriyor. Şöyle ki: “Ey ehl-i kitap! İslâmiyeti kabul etmekte size bir meşakkat yoktur; size ağır gelmesin. Zira, size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor. Ancak, itikadatınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniye üzerine bina ediniz diye teklifte bulunuyor. Zira Kur’ân, bütün kütüb-ü sâlifenin güzelliklerini ve eski şeriatlerinin kavaid-i esasiyelerini cem etmiş olduğundan usulde muaddil ve mükemmildir. Yani, tâdil ve tekmil edicidir. Yalnız, zaman ve mekânın tagayyür etmesi tesiriyle tahavvül ve tebeddüle maruz olan füruat kısmında müessistir. Bunda aklî ve mantıkî olmayan bir cihet yoktur. Evet, mevasim-i erbaada giyecek, yiyecek ve sair ilâçların tebeddülüne lüzum ve ihtiyaç hasıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış devrelerinde, talim ve terbiye keyfiyeti tebeddül eder. Kezalik, hikmet ve maslahatın iktizası üzerine, ömr-ü beşerin mertebelerine göre ahkâm-ı fer’iyede tebeddül vardır. Çünkü, fer’î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir ilâç, bir şahsa devâ iken, şahs-ı âhere dâ’ olur. Bu sırdandır ki, Kur’ân, fer’î hükümlerden bir kısmını neshetmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir.”" (İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Sûresi, 4. Âyet Tefsiri)

Semavî dinlerin kökü ve aslı birdir. Hepsi aynı kaynaktan nebean ediyorlar. Fark, sadece milletlerin farklı örf ve anlayışından kaynaklanan teferruattadır. Yani dinler özünde ve esasında birdir. Sadece teferruatta farklı hükümleri havidirler. Bu yüzden Kur'an, Ehl-i kitabı İslam’a davet ederken; "Siz İslam’a girince çok şey kaybetmeyeceksiniz, tam aksine eski dininizin aslını ve hurafelerden arınmış halini bulacaksınız" demek istiyor.

Tamamen farklı bir görüşten veya dinden olan birisi İslam’a girse, uyum süreci içinde sıkıntı ve meşakkat duyabilir. Ama temel olarak aynı itikattan gelen bir Nasrani ve Yahudi’nin daha mükemmel ve hurafelerden münezzeh olan İslam’ı kabul etmesi, daha ehvendir. Zaten Ehl-i kitapta imanın bütün temel esasları var; sadece bozuk ve yanlış taraflar atılacak, sahih ve güzel bir iman edilecek.

Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte, İslam’daki imanın altı şartı da mevcuttur. Sadece birkaç iman şubesinde, sonradan sokulan birtakım uydurmalar, bazı yanlış itikatlar ve hurafeler terk edilecek. Bunun dışında zaten içtimaî ve siyasî ihtiyaçlara hitap eden bir şeriatları olmadığı için, İslam şeriatına teslim olmaları bunlara ağır ve meşakkatli gelmemek gerekir. Yani Ehl-i kitabın İslam’a girmekle kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur; bilakis çok şeyler kazanacaklar.

Mesela, Hazret-i İsa (a.s) ve Hz. Musa’yı (a.s), zaten bizlerde de peygamber olarak tanıyoruz. Bunlara olan hürmet ve sevgi aynen İslam dininde de devam edecek. Bir Nasranî ve Yahudi İslam’a girmekle, peygamberini kaybetmeyecek, daha doğru ve daha makbul bir muhabbet kazanacak.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 5.742
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

nurcu56

Üstadımız Hıristiyanların kendi dininde kalarak Müslüman sayılacaklarını mı kastediyor acaba?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale

Ehl-i kitap ile İslam arasında ihtilaflı noktalar olduğu gibi, ittifak edilmiş noktalar da vardır. Hatta ittifak noktalar ihtilaf noktalardan daha fazladır. Mesela, imanın altı şartı ve ibadet manasında Ehl-i kitap ile İslam müttefiktir. Fark sadece Ehl-i kitaba sonradan ilave edilmiş bir kısım batıl ve küfrü iktiza eden hususlardır ki, Kur’an onları tashih ve tadil ediyor.

Bir Hıristiyan İslam’a girdiği zaman yine imanın altı şartını ve ibadet manasını bulacak, terk edeceği sadece Allah’ın sıfatlarına yakışmayan teslis inancı ve buna benzer sonradan uydurulmuş hurafelerdir. Hıristiyan birisinin alışık olduğu dinin büyük bir kısmı, zaten en kâmil ve en ala bir şekilde İslam'da var. Öyle ise bir Hıristiyan’ın İslam’a girmesiyle kaybedecek hiç bir şeyi yoktur, aksine kazanacağı çok şeyi var, diyerek ikna yolu ile Ehl-i kitabı İslam’a davet ediyor.

Yoksa Hıristiyan birisine; "Sen o eski batıl itikatlarında kal, ama gel Müslüman da ol" denilmiyor.

"Ancak, itikadatınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniye üzerine bina ediniz diye teklifte bulunuyor. Zira Kur'ân, bütün kütüb-ü sâlifenin güzelliklerini ve eski şeriatlerinin kavaid-i esasiyelerini cem etmiş olduğundan usulde muaddil ve mükemmildir. Yani, tâdil ve tekmil edicidir."(İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Sûresi, 4. Âyet Tefsiri)

Şu ayete dikkat edelim:

"De ki: 'Ey Kitap ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, O'na bir şeyi eş koşmamak, Allah'ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere, bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin.' Eğer yüz çevirirlerse: 'Bizim Müslüman olduğumuza şahid olun' deyin." (Âl-i İmran Suresi, 3/64)

Bu ayetten anlaşılıyor ki, hakiki İsevilik gibi Ehl-i kitab’ın usulleri İslamiyet’le aynı hakikatlerde birleşiyor. Demek ki, Ehl-i kitap hurafattan sıyrılıp tasaffi ettiğinde, zaten karşısında İslamiyet’i görecek ve manen İslamiyet’e inkılab edecektir.

Bu ifadeler ortada iken; "Üstad, Hıristiyan birisinin kendi dininde kaldığı halde İslam olabileceğini söylüyor" demek, hakikaten çok sathi bir bakış olur, insafla asla bağdaşmaz. İslam bir Hıristiyan’ı baştan sona yenilemiyor, sadece yanlış ve batıl cihetlerini temizleyip eski dininin esasına ve aslına yani Hazret-i İsa (as)’in hakiki İseviliğine rücu ettiriyor. Hakiki İsevilik ile İslam, zaten aynı kaynaktan beslenen iki pınar gibidir. Fark sadece teferruattaki bazı hüküm ve kanunlardadır. Zamanların değişmesi  ile hükümler de değişir ki, İsevilikteki kanunlar değişmiş ve yerini İslam’ın getirdiği kanunlar almıştır. Bu sebeple bir Hıristiyan İslam olmakla çok şey kaybetmeyecek, aksine hakiki İseviliğe dönmüş olacak, deniliyor. Bu manaları, Üstad Hazretleri; "Hıristiyan birisi batıl inançları ile beraber İslam olabiliyor" diye anlamak, akıl ve mantık dışıdır.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
nurcu56

Bir Hıristiyan veya Yahudi dinini bırakmadan Müslüman olabilir mi?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale

Üstadımız burada zamanın getirdiği bazı şartları esas alarak onlara yaklaşımda bulunuyor. Üstadımız; başka bir yerde; "Bu zamanda gaflet o kadar ileri gitmiş ki insanlar o gaflet yüzünden, bir nevi fetret dönemini yaşayacak" buyuruyor. Yani fetret dönemi, peygamber gönderilmeyen zamanlar demektir.

Cenab-ı Hak; “...Biz peygamber göndermediğimiz kavme azab etmeyiz.” (İsra, 17/15) buyuruyor. Ancak İslamiyet gelmekle beraber, ahir zamanda insanların gafleti ve kesif meşguliyeti din-i hakkı arama hususunda müşkülat olduğundan, fetret dönemi gibi; yani peygamber görmemiş ve işitmemiş kavimler gibi yaşayacaklar. Demek ki, muhitin vaziyet ve baskısı insanların iradelerini tahdid edebilir ve zorlayabilir. İşte ahir zamanda, o şartlar bulunduğundan, insanların ve Hıristiyanların bazıları hak dini bulmakta zorlanacağından, bir nevi fetret muamelesi göreceklerdir. 

İşte buna binaen Üstadımız, Kur’an-ı Kerim’deki o hakikati ve ayeti nazara veriyor. Yani "Cenab-ı Hak sizlere, bütün bütün dininizi bırakınız demiyor. Belki hakiki Hıristiyanlığı bulun, onun aslı İslamiyet’tir" buyuruyor. Yani bizim inandığımız hakiki İseviliğin, Hıristiyanlarca kabul edilmesinden sonra itikad noktasında bir farklılık olmuyor. Zaten bu hakikatleri İslamiyet'ten alacakları için de Peygamber Efendimizi de Kur'an’ı da doğrudan kabul etmiş ve onlara göre itikadlarını düzeltmiş olacaklardır. 

Muamelat ise, bir durumdur. Muamelattaki eksiklikler insanı günahkâr ve sefih yapar. Fakat itikattaki eksiklik insanı küfre ve ebedî cehenneme götürür. İşte; İslamiyet onları, önce yanlış itikatlardan ve batıl fikirlerden kurtarıyor. Hakiki İsevilikte, İslamiyet’in esası bulunduğundan hakiki İseviliğe inanmaları itikad noktasında Hıristiyanların istikametlerini koruyor. Bu ise, onların kurtulması açısından mebde itibariyle kâfi olabilir. Çünkü manen İslamiyet’e inkılab etmişlerdir. İslamiyet'te ilerledikçe amellerdeki ciddi noksanlıklarını da tadil edeceklerdir. Ayrıca bilerek İslamiyet’in esaslarını kabul etmeyen, İslamiyet’ten gayrı dinlerin kabul edilmeyeceğini ifade eden ayetin (bk. Âl-i imran, 3/85) sarahatına göre kurtulması mümkün değildir. Muamelat noktasında ise, Cenab-ı Hakk'ın adalet ve rahmetinin iktizası ne ise o cereyan edecektir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...