"Ey zaman, zalim zaman!" ifadesini "Âdemoğlu, 'yazıklar olsun dehre (zamana)' demesin." şeklindeki rivayetlerle değerlendirir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
ÜSTAD'IN LİSANIYLA
اَيْ زَمَانْ ظَالِمْ زَمَانْ... (1)
Zamanla ilgili olarak bir hadis-i kutside şöyle buyurulur:
"Bir başka rivayet de şöyledir: "Âdemoğlu, 'Yazıklar olsun dehre (zamana)' demesin. Çünkü ben, evet ben dehrim. Geceyi ve gündüzü ben gönderiyorum. Dilediğim zaman onların ikisini de tutarım."(2)
Üstadımız burada dehr, felek ve zaman gibi kavramları konjonktür anlamında kullanıyor. Yani mevcut halin durumu anlamında kullanıyor. Mesela, "Ne kötü bir zamanda yaşıyoruz." derken, burada zamanın kendisine değil o dönemdeki toplumsal değerlere bir atıf yapılmaktadır. Yoksa zamanın bizatihi kendisi ilahi bir mahluktur ve hiçbir günah ve kusuru yoktur.
"Feleğin çarkı beni yendi." derken, feleği yani kaderi değil insanların olumsuz düzenlerine bir gönderme yapılmaktadır. "Zalim zaman" ifadesi de benzer bir serzenişin ifadesidir. Kötülüklerin çoğaldığı haksızlıkların arttığı bir döneme "zalim zaman" demekte bir beis olmaz. "Asr-ı cehalet" ya da "Cahiliye dönemi" gibi ifadeler de dönemin kötü toplumsal koşullarına işaret etmektedir. Yoksa zaman ve dehre bir küfür bir isyan söz konusu değildir.
Nitekim ahir zaman kavramı ve bu kavrama atfedilen kötü sıfatlar da zamanın kendisi ile ilgili değil, dönemin insanları ve toplumsal değerleri ile ilgilidir.
Dipnotlar:
1) 1) bk. Mesnevi-i Nuriye, (trc. Badıllı).
2) bk. Buhari Tefsir: 45/1, Tevhid: 35, Edep: 101; Müslim Elfaz: 1-2, 5-6; Ebu Davud Edep: 169, Ahmed: 5/299, 311.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
S- Herkes, zaman ve dehirden şikayet ediyor. Acaba Sâni'-i Zülcelal'in san'at-ı bedîine itiraz çıkmaz mı?
C- Hâyır, aslâ. Belki manası şudur: Güya şikayetçi der ki; istediğim emir ve arzu ettiğim şey ve teşehhi ettiğim hal; hikmet-i ezeliyenin düsturuyla tanzim olunan âlemin mahiyeti müstaid değil ve inayet-i ezeliyenin pergeliyle nakşolunan feleğin kanunu müsaid değil ve meşiet-i ezeliyenin matbaasında tab' olunan zamanın tabiatı muvafık değil ve mesalih-i umumiyeyi tesis eden hikmet-i İlahî razı değillerdir ki, şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı Mutlak'ın yed-i kudretinden şu ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüz iştihasıyla istediğimiz semeratı koparsın. Verse de tutamaz, düşse de kaldıramaz.
Evet bir şahsın tehevvüsü için, büyük bir daire-i muhita, hareket-i mühimmesinden durdurulmaz.
Sünuhat - 86