"Garaz ve husumet ve meylü’t-tefevvuku tevlid eden hissiyat ve müyûlât ve kuvvet idi." Hissiyat, müyûlât ve kuvvet; nasıl meylü’t-tefevvuku tevlid ediyor?
Değerli Kardeşimiz;
"Vakta ki mazi derelerinde hükümferma olan garaz ve husumet ve meylü’t-tefevvuku tevlid eden hissiyat ve müyûlât ve kuvvet idi. O zamanın ehlini irşad için iknaiyat-ı hitabiye kâfi idi."(1)
Eskiden insanların alemlerinde hakim olan hisler ve meyiller, garaz, düşmanlık ve üstünlük kurma vaziyetleriydi. Onun için onlara kuvvetli bir hitabe ve irşad dersi yeterdi. Oysa bizi ve zamanımızı onlara kıyas etmek yanlıştır. Çünkü bu zaman insanı medeni olduğu için, delil ve ikna yöntemi geçerlidir.
Meyl-üt tefevvuk: İnsanlara üstünlük kurma hastalığıdır. Bu duygu çok tehlikeli olup insanı gurur ve kibre sürükler.
Husumet, düşmanlık duygusu iken, garaz ise art niyetli, kötü düşünceli insan demektir.
Bu kötü hasletler insanda durup dururken meydana gelmez, bu sebeple bu hasletlerin bir kökü bir çıkış noktası bir dayandığı esas gerekiyor. Üstadımız bu kötü hasletlerin çıkış noktasını, insanın fıtratında var olan eğilimler, duygu ve kuvvetler olduğunu ifade ediyor.
Mesela, insandaki öfke, şehvet ve akıl gibi kuvveler bütün kötülüklerin ve kötü hasletlerin ana nedenidir. Öfkesi aşırı olan zalim, öfkesi yetersiz kalan korkak, normal seviyede olan ise şecaatli bir insan oluyor.
Hissiyat yani duygular da insanın davranışlarını ve ahlakını belirleyen temel özelliklerden birisidir. Mesela, açlık bir duygudur, bu duygu iman ve irade ile kontrol edilmezse insanı harama sevk ederek her türlü hırsızlık, rüşvet, yolsuzluğun içine çekebilir.
İnsanların davranışlarını belirleyen temel ögelerden birisi de insanın meyilleri, eğilimleri ve tutkularıdır. Meyelan insan mahiyetine ilahi programla derç edilmiş bütün eğilim ve duyguların genel bir ifadesidir. Bu meyillerin nasıl ıslah edilip eğitilmesi gerektiğine Üstad Hazretleri şöyle işaret ediyor:
"Ve keza, o kalbin öyle bir kabiliyeti vardır ki, bir harita veya bir fihriste gibi bütün âlemi temsil eder. Ve Vahid-i Ehad'den başka merkezinde bir şeyi kabul etmiyor. Ebedî, sermedî bir bekadan maada bir şeye razı olmuyor."
"İnsanın çekirdeği olan kalb, ubudiyet ve ihlâs altında İslâmiyetle iska edilmekle imanla intibaha gelirse, nurânî, misâlî âlem-i emirden gelen emirle öyle bir şecere-i nurânî olarak yeşillenir ki, onun cismânî âlemine ruh olur. Eğer o kalb çekirdeği böyle bir terbiye görmezse, kuru bir çekirdek kalarak nura inkılâp edinceye kadar ateşle yanması lâzımdır."(2)
Bir insanın diğer bir insandan daha kuvvetli daha zengin daha imtiyazlı olma arzusu, eğilimi, kuvveti insanda üstün gelme güdüsünü oluşturuyor. Bu güdü şayet iman ve ahlak ile terbiye ve kontrol edilmez ise, üstün gelmek için her yolu mübah görmeye başlar, hatta eline imkan geçtiğinde rakibini yok edebilir.
Dipnotlar:
(1) bk. Muhakemat, Birinci Makale.
(2) bk. Mesnevî-i Nuriye, Habbe.
İlgili ders videosu için tıklayınız:
Prof. Dr. Şadi Eren, Muhakemat Dersleri (9.Bölüm)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü