"Hatta 'El-hükmü li’l-galib' bir düsturudur. 'Galebe edende bir kuvvet var; kuvvette hak vardır.' der." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"El-hükmü li'l-galib" hükmünün manası "Kuvvetli olan haklıdır, kuvvet kimin elinde ise hüküm ve hak onundur." demektir. Bu kaide inkârcı felsefenin savunduğu temel bir prensiptir. Bu felsefe hakkı değil, kuvveti esas alır, onu savunur, hakkı değil kuvveti teşvik eder.
İslam bunun aksini savunur; "Haklı olan kuvvetlidir, kuvvet haktadır." Hz. Ebu Bekir (ra) bu manaya işaret ederek şöyle söylemiştir:
“Benim nezdimde sizin en kuvvetliniz, hakkını alıncaya kadar, zayıf olan kimsedir. En zayıfınız da ondan başkasının hakkı alınıncaya kadar, güçlü kimsedir.” (İbn-i Haceri’l-Askalânî, Münebbihât, s. 94-95)
Yani adaletin ve hukukun önünde maddi gücü olan kuvvetliler zayıf, maddi gücü olmayan zayıflar kuvvetlidir. İslam hukukunun adalet anlayışı bu şekildedir.
Üstad Hazretleri bu hususu şu şekilde izah ediyor:
"İşte, o şecerenin kuvve-i şeheviye-i behîmiye dalında beşerin enzarına verdiği meyveler ise, asnamlar ve âlihelerdir. Çünkü felsefenin esasında kuvvet müstahsendir. Hatta 'El-hükmü li'l-galib' bir düsturudur. 'Galebe edende bir kuvvet var; kuvvette hak vardır.' der.(HAŞİYE 1) Zulmü manen alkışlamış, zalimleri teşçi etmiştir ve cebbarları uluhiyet davasına sevk etmiştir."
"HAŞİYE 1: Düstur-u nübüvvet 'Kuvvet haktadır; hak kuvvette değildir.' der, zulmü keser, adaleti temin eder." (Sözler, Otuzuncu Söz, Birinci Maksat)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Galiba cevabınız 23 sözde geçtiği gibi.cevabınız okuyunca bu söz aklıma düştü.
"Eğer kat’-ı intisaptan ibaret olan küfür, insanın içine girse, o vakit bütün o mânidar nukuş-u esmâ-i İlâhiye karanlığa düşer, okunmaz. Zira, Sâni unutulsa, Sânie müteveccih mânevî cihetler de anlaşılmaz, adeta başaşağı düşer. O mânidar âli san’atların ve mânevî âli nakışların çoğu gizlenir. Bâki kalan ve gözle görülen bir kısmı ise, süflî esbaba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder. Herbiri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar. Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyeye bakar. Maddenin gayesi ve meyvesi ise, dediğimiz gibi, kısacık bir ömürde, hayvânâtın en âcizi ve en muhtacı ve en kederlisi olduğu bir halde, yalnız cüz’î bir hayat geçirmektir. Sonra tefessüh eder, gider. İşte, küfür böyle mahiyet-i insaniyeyi yıkar, elmastan kömüre kalb eder."
diğer yandan içtimai hayatta-islam dairesinde- misal bir işletmede yönetici hak hukuk tanımadan yaptığı işlemlerde ( kader canibinden baksak hak tecelli ediyor) zahiren hak tecelli etmiyor gibi geliyor.