"Hayır şer, güzel çirkin, nef’ zarar, kemal noksan, ziya zulmet, hidayet dalalet, nur nâr, iman küfür, taat isyan, havf muhabbet gibi asarlarıyla, meyveleriyle şu kâinatta ezdad birbiriyle çarpışıyor..." Tezat kanunlarının hikmeti ve hakikati ne olabilir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Şu kâinata dikkat edilse görünüyor ki: İçinde iki unsur var ki her tarafa uzanmış, kök atmış. Hayır şer, güzel çirkin, nef’ zarar, kemal noksan, ziya zulmet, hidayet dalalet, nur nâr, iman küfür, taat isyan, havf muhabbet gibi âsârlarıyla, meyveleriyle şu kâinatta ezdad birbiriyle çarpışıyor. Daima tagayyür ve tebeddülata mazhar oluyor. Başka bir âlemin mahsulatının tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor..." (1)

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyururlar:

“Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâlâ Hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tövbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı." [Müslim, Tevbe, 9, (2748)]

Bilindiği gibi Cenâb-ı Hak insan ve cinleri dünyada yaratmadan önce, ana hatlarıyla, dört sınıf mahluk yaratmıştır: Melekler, cansızlar, bitkiler ve hayvanlar… Bunların hiçbirinin günah işlemeye kabiliyetleri yoktu ve hepsi de yaratılışlarının gereğini yerine getirerek günah işlemeden vazifelerini muntazam sürdürdüler. Allah, o mahluklarını helak etmemekle birlikte, günah ve sevap işleme özelliği olan beşinci bir sınıf mahluk daha yaratmayı irade buyurdu: İnsan ve cin.

Özellikle insanın bütün esma ve sıfat-ı Rabbaniyeye mazhar olması ve kabiliyetlerine bir had konulmaması itibariyle sanki kainatın bütün özelliklerine ayna olmuş, bütün yaratılmışlardan beklenen özellikleri yansıtmıştır. Âdeta hayır ve şerrin bütün dereceleri insanda tezahür etmiştir.

Bu yaratmanın iki ehemmiyetli ciheti vardı. Birincisi ve en mühimmi Cenâb-ı Hakk’ın birçok esmasını bu yeni mahluklarda (özellikle İnsanda) tecelli ettirmesi, ikincisi ise bu nev’in işleyecekleri güzel ve çirkin amellerin cennet ve cehennemi netice vermesiydi.

Bunlara bir üçüncüyü ekleyecek olursak şöyle diyebiliriz:

Allah’ın, iradelerini sadece hayra sarfedebilen melekler âlemi yanında, iradelerini hayra da şerre de sarfedebilecek bir mahluk yaratması onun ayrı bir sanatı, farklı bir fiilidir. Bu ilahi sanat ise insan ve cinlerin yaratılışıyla tezahür etmiştir.

Başta naklettiğimiz hadis-i şerifin kaynağı şu hadis-i kudsi olsa gerektir:

“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeye muhabbet ettim ve mahlukatı yarattım.” (Acluni, Keşfü'l-Hafa, 2/132)

Nurlardan aldığımız derse göre ilahi isimlerin herbiri gizli bir hazinedir. Bütün mahlûkat Hâlık isminden, bütün rızıklar Rezzâk isminden gelen birer cevher gibidirler. Allah’ın sıfatları ise, tabiri caizse, bu hazinelerin menbaıdır.

İşte o hazinelerdeki bazı isimler zıtların yaratılmasını gerektirmiştir. Hiç günah işlemeyen bir toplulukta Ğaffar ismi, hiç hastalık çekmeyen varlıklarda Şâfî ismi, hiç ayıbı olmayan varlıklarda Settar ismi tecellî etmez. Hâlbuki bu isimler de tecelli isterler.

İnsan dışındaki varlıklarda da metinde sözü edilen iki unsurun durmadan faaliyet gösterdiklerini görüyor ve biliyoruz.

İşte zıtların yaratılmasındaki bu sonsuz hikmetlerin bir kanadı, fakat en ehemmiyetli kanadı, insanın hem bütün hayırları hem de bütün şerleri işleyebilmesiyle tezahür eden ilahi isimlerdir. İnsan; iman ve küfür, hidayet ve dalalet, hayır ve şer, nur ve nar gibi nice çiftlerin muhatabıdır ve istidadı bunların her birini işlemeye müsaittir. İşte, bu kadar zıtlarla imtihan edilmekte olan insan, hayırları işlediğinde kendisinde Mü’min, Hâdi, Nur, Rahîm, Âdil, Hakîm gibi çok esma tecelli ettiği gibi, şerleri işlediğinde de Kahhar, Cebbar, Müzill gibi isimlere mazhar olmaktadır.

Dipnotlar:

1) bk. Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat.

2) bk. Lem’alar, On Birinci Lem'a.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...