"Hem o şuur-u imanî ile, rikkat-i cinsiye ve şefkat-i akraba yüzünden gelen hadsiz teellümattan kurtulup hadsiz bir zevk-i ruhanî duydum..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem o şuur-u imanî ile rikkat-i cinsiye ve şefkat-i akraba yüzünden gelen hadsiz teellümattan kurtulup hadsiz bir zevk-i ruhanî duydum. Çünkü, hayatımı ve bekamı maaliftihar onların tehlikelerden kurtulmaları için feda etmeyi fıtrî arzu ettiğim, başta pederlerim ve validelerim ve bütün neslî ve nesebî ve mânevî akrabalarım, Bâkî-i Hakikînin bekası ve varlığıyla mahvdan ve ademden ve idam-ı ebedîden ve hadsiz elemlerden kurtulup o hadsiz rahmetine mazhariyetlerini şuur-u imanî ile hissettim. Ve medar-ı gam ve elem olan cüz'î ve tesirsiz şefkatime bedel, nihayetsiz bir rahmet, onlara nezaret ve himayet ettiğini duydum, hissettim. Bir valide veledinin lezzetiyle, zevkiyle, rahatıyla zevklenmesi gibi, ben de o bütün şefkat ettiğim zatların, o rahmetin himayeti altındaki necatlarıyla ve istirahatleriyle zevklendim ve ferahlandım ve çok derin şükrettim."(1)
Ana, baba, evlat gibi yakınlarımız ve diğer dost ve akrabalarımızı başlarına gelen bela ve musibetlere, eza ve cefalara iman nazarı ile bakılmazsa, insana büyük azap ve acı verir. Zira insan yakınlarının saadetleri ile saadetlenir, acıları ile de elem duyar, mutsuz olur.
Mesela nur-u iman ile bakılmazsa, ölüm bütün sevdiklerimizden, dostlarımızdan ve akrabalarımızdan ayırıp firak acısını çektiren bir cellat, kabir ise onları yutan bir kuyu olur.
İman nuru ile bakılınca, ölüm, bütün dostlarımıza ve ebedî âleme kavuşturan bir terhis tezkeresi, kabir ise dünyadan daha güzel olan nuranî âlemlerin kapısıdır. Dünyada vazifesi biten insan, ölüm ile ebedî istirahatgâhı olan ahirete intikal ediyor. Asla yokluğa gitmiyor, hiçlik kuyusuna düşmüyor. Bu ise, insana müthiş bir teselli, neşe ve sevinç veriyor, onlara kavuşmanın lezzetini tattırır.
Allah, dinî olmayan musibetleri insanları gafletten uyandırmak ve ikaz ve ihtar etmek için veriyor. Hastalıklara ve musibetlere sabretmek ibadettir ve kulluğun esasıdır. Musibetler, kulun günahlarını döker, acizliğini idrak ettirir, daha ziyade dua ve niyazda bulunmasına vesile olur. Sabretmek şartıyla ibadet hükmüne geçer, insana büyük mükâfatlar kazandırır. Şefkati sonsuz olan Yüce Allah, kullarının günahlarını musibetlerle temizlemektedir.
Şayet insan başına gelen musibetleri iyi değerlendirir ve dersler çıkarabilir ise, maddî zararlara ve geçici sıkıntılara bedel, nice manevî kârlar, kazançlar, cennette ebedî mülkler edinmesine vesile olur. Bu yüzden, musibet ve hastalıklar görünüşte çirkin ve sıkıntılı da olsa, hakikatte güzel ve ferahlatıcıdırlar.
İşte şuur-u imanın verdiği bu bakış açısı, musibetlerin verdiği acı ve azabı hafifletip izale ediyor.
(1) bk. Şualar, Dördüncü Şua.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar