"Hilkat-i insaniye, hilkat-i âlemden daha aciptir." ifadesini Mümin suresi 57. ayetin manası çerçevesinde nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
"... Ve hilkat-i insaniye, hilkat-i âlemden daha aciptir. Nasıl ki bir cevher-i ferd üstünde, esir zerrâtıyla bir Kur’ân-ı hikmet yazılsa, semâvât yüzündeki yıldızlarla yazılan bir Kur’ân-ı azametten kıymetçe daha ehemmiyetli olabilir. Öyle de çok küçük cüz’iyatlar var, mu’cizât-ı san’atça külliyattan üstündür."(1)
Bir şeyin büyük olması ayrıdır, daha san’atlı olması ayrıdır.
Üstadımızın bahsettiği konu ise, küçük şeylerin de büyük şeyler gibi san’atlı hatta bazen daha san’atlı ve daha harika olduğuna dikkat çekiyor. Küçücük atomlarla Kur’an yazmak büyük yıldızlarla Kur’an yazmaktan daha geri değildir.
Mesela, küçücük bir mikrop, böcek, sinek yaratılış ve san’at bakımından dağdan, yıldızdan, galaksilerden daha değerli, daha san’atlı ve daha acibtir. Çünkü bu gibi küçük mahlûklar da hayat gibi bir kudret mu’cizesi bulunuyor.
İnsanın hem beden hem de ruh açısından yaratılışı ve san’at olma hâsiyeti bütün kâinattan daha kıymetli daha harika daha aciptir. Hatta insan kâinatın küçük bir modeli gibidir. "İnsanı büyütsen kâinat, kâinatı küçültsen insan olur."
“Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.” (Tin, 95/4) ayeti de bu hakikati ifade etmektedir.
İnsan kâinat ağacının meyvesi olmakla birlikte, insanda olan akıl, kalb, vicdan, hissiyat gibi nice latifeler kâinatta yoktur. Güneşler, aylar, yıldızlar Cenab-ı Hakk’ı kendi lisanlarıyla tesbih ederler. İnsan ise hem kendi varlığında hem de ona hizmet eden mahlûklarda tecelli eden esmâ ve sıfat-ı İlâhîyeyi okuyacak, “kalem-i kudretin mektubâtı hükmünde olan mevcudât sayfalarını arz ve semâ yapraklarını mütâlâa edip, hayretkârâne tefekkür” edebilecek üstün bir istidada sahip kılınmıştır. (Sözler)
Yine, Sözler’den bu konuda bir başka hakikat dersi:
“… Vazife ve mertebe noktasında, sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudâtın belâğatlı bir lisân-ı nâtıkı ve şu kitâb-ı âlemin anlayışlı bir mütâlâacısı ve şu tesbih eden mahlûkatın hayretli bir nâzırı ve şu ibâdet eden masnuâtın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin.” (Sözler)
"Göklerin ve yerin yaratılması elbette ki insanların yaratılmasından daha büyük tür ama insanların çoğu bunu bilmez." (Mümin, 40/57)
Müşrikler, öldükten sonra tekrar dirilmeyi imkânsız görüyor, bu sebeple ahirete inanmıyorlardı. Allah’ın ayetleri hakkında tartışma yaparken en çok üzerinde durdukları konulardan biri de bu idi. Bunu o kadar imkânsız görüyorlardı ki, "Çürüyüp paramparça olduğunuzda yeni bir yaratılışa konu olacağınızı iddia eden bir adam gösterelim mi size?" (Sebe’ 34/7) diyerek Peygamber Efendimiz (asm) ile alay ediyorlardı.
Ama onlar, yeniden dirilmeyi imkânsız görürken, gökleri ve yeri Allah’ın yarattığına da inanıyorlardı. Halbuki Allah hakkında bir zorluktan söz edilemezse de insan mantığı açısından bakıldığında, göklerin ve yerin yaratılması insanoğlunun ikinci defa yaratılmasından daha zor daha müşküldür.
Ayette "göklerin ve yerin yaratılması insanın ikinci kez diriltilmesinden daha büyük bir yaratılma şeklidir" denilerek ahireti ve dirilişi akıllarına sığdıramayan müşrikler ilzam ediliyor. İnsan açısından daha zor olan, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın daha hafif ve daha ehven olan insanı ikinci kez diriltmesinden şüphe etmenin bir tenakuz olduğu nazara veriliyor.
1) bk. Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü