"Hiss-i dîn ile olsa, ehass-ı havâs ve en âmi, hiss-i din ile mütesâviyen tarik-i terakkîde münevverü'l-fikir gibidirler." Bu cümleyi devamı ile birlikte açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Üçüncü vehim: Bu cemiyetin, tefrikadan ve başkalarına tevlid-i ye'sden başka ne faydası var?"
"Elcevap: Bu, tefrik değil, tevhiddir. Ye's değil, ümit verir. O hakikat-ı uzmâ ki, nısf-ı küre-i arzda meknuz-u uruk-u zeheb gibi bir köşesini keşif ile tecellî etmiş yeni bir şu'ledir. Bahr-i Umman bir testide sığışmadığı gibi, İttihad-ı Muhammedî de Volkan idarehanesinde veya İstanbul'da sıkışıp kalmayacaktır. Belki şimdiki kuvveden fiile çıkmış bir parça İttihad-ı Muhammedî, karu'l-âsâ gibi ikazdan ibarettir. Hem de o derece uzun ve müteselsil ve merâkiz-i İslâmiyeyi birbirine rabteden silsile-i nuraniyi ihtizaza getirmekle, onunla merbut umum mü'minleri, İ'lâ-yı Kelimetullahın bu zamanda en büyük vasıtası olan maddeten ve mânen terakkiyata bir şevk ve âmir-i vicdânî ile sevk etmektir."
"Zira istibdat ve tahakkümden tahallus, hâhiş ve şevk-i vicdanî ile sevk olur. Halbuki binde bir tane münevverü'l-fikirdir; vicdanen mütehassis oluyor. Hiss-i dîn ile olsa, ehass-ı havâs ve en âmi, hiss-i din ile mütesâviyen tarik-i terakkîde münevverü'l-fikir gibidirler. Hem de tenvir-i fikre sebep olan mârifet-i âmm veya medeniyet-i tâm bizde olmadığı için, nûru'n-nur olan dîn-i İslâmı menar etmeliyiz. Tâ âheng-i terakkî muhtell olmasın."(1)
Alem-i İslam’ı baskı ve tahakküm ile medeniyete ve terakkiye sevk etmek, doğru ve yerinde bir tarz değildir. Jakoben yani tepeden inme bir baskı tarzı ile toplumu hizaya getirmek ve dizayn etmek, çok büyük hastalıkları ve yanlışları beraberinde getirir. Nitekim Osmanlının yıkılmasından sonra kurulan yeni rejim, baskı ve tahakkümü esas alıp İslam’ı da bir kenara iterek, medeniyet ve terakki arayışında başarısız olmuştur. Güya aydın bir zümre sınıfından başka bir şey elinde yoktur. Halk ve Müslüman toplum bu tarz bir harekete geçit ve prim vermediği için, maalesef Türkiye çokça zaman ve enerji kaybetmiştir.
Halbuki medeniyet ve terakkiye teşvik İslam ve din ile yapılmalı idi. O zaman en avam bir adam da bu yolda bir terakki ve gelişime mazhar olurdu. Terakki noktasında İslam adına yapılan az bir teşvik dinsiz ve tahakküm ile yapılan çok teşvike bedeldir. Hatta hissi din ile terakkiye teşvik olsa, o zaman en yüksek addedilen aydın tabaka ile en aşağı görülen avam arasında bir ahenk ve uyum oluşur. Zira avam insanları tahrik edip terakkiye sevk edecek yegane unsur, dinin vicdandaki ulvi tesiri ve etkisidir.
Avrupa, terakki noktasında aydınlanmasını yılların mahsulü ve tecrübesi ile tam bir medeniyet ve genel bir eğitim seviyesi ile tamamladığı için terakki etmiştir. Bizde bu kıvam olmadığına göre, yegane dayanağımız ve tek reçetemiz İslam’ın nurudur. Avrupa’yı yakalayıp geçmenin tek yolu İslam nuruna sımsıkı sarılmaktan geçiyor.
(1) bk. Hutbe-i Şâmiye.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü