"Hüsn-ü zan" ve "Su-i zan" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Zan; "sanmak, tahmin etmek" mânasına geliyor.
“Hüsn-ü zan”, kesin bir hüküm ve bilgi bulunmayan bir şeyi veya fiili iyiye yorumlamak, güzel yönünden bakmaktır.
“Su-i zan”; kötü düşünce, şüphe, tereddüt, vehim ve hayal gibi manalara gelir. Kesin hüküm veya bilgi bulunmayan bir şeyi kötüye yorumlamak, menfi yönden bakmaktır.
Başka bir ifadeyle; birisi hakkında kötü düşünmek, fiil ve davranışlarını kötüye yormak, ihtimal ile hüküm vermektir. Bir insanın işlemediği bir günahı, elinde hiçbir delil ve vesika olmadığı halde işlemiş gibi zannetmek ve hüküm vermek suizandır.
Bir ayette mealen şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Zandan çok sakının; çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın.” (Hucurat Suresi, 49/12)
Suizan, ihtimal üzerine verilmiş bir hükümdür. Eğer bir kimse hakkında söylenilen veya düşünülen durum onda yoksa o zaman ona hem iftira atılmış hem de gıybeti edilmiş olur ki, bunlar da büyük günahlardandır.
Suizan, yorum ya da kanaat de değildir. Çünkü bilgide kesinlik ve ispat vardır. Yorum veya kanaat, kesin bilgiden sonra içimizde gelişen müspet düşüncelerdir ve kişiyi meşru bir neticeye götürür. Oysa suizan bir vesvese veya bir evhamdan öteye geçmez.
Bir hâdisede kesinlik varsa orada zanna yer olmadığı açıktır. Meselâ, bir insan alenen küfrü savunuyorsa burada zan söz konusu olamaz ve o adamın küfrüne hükmedilir. Ama bir mü’minin ağzından küfür sözleri çıktığında, ona hemen kâfir damgası vurmak yerine, hüsn-ü zan yolunu tutmak ve o sözü küfründen değil, cehaletinden söylediğini düşünmek tedbir ve temkine en uygun olanıdır.
İnsanı su-i zanna sevk eden en önemli sebep, kendi mizacının bozukluğu yahut kendi hayat düzeninin çarpıklığıdır. Daima karşısındakileri aldatan bir insan, herkesin sözlerini şüphe ile karşılar ve her işin altında bir hile ve art niyet arar.
Nur Külliyatı’ndan bu mânayı ders veren ibretli bir cümle:
"Evet insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir. Kendisinde bulunan sû-i ahlâkı, sû-i zan saikasıyla başkalara teşmil etmesin. …" (Mesnevî-i Nuriye)
Meselâ, insanları irşat etmek için şehir şehir dolaşıp konferanslar veren bir yazara veya âlime su-i zan etmenin kaynağı sû’-i ahlâktır. Yani, su-i zan eden kişinin iç âleminde şu değerlendirme hâkimdir: “Ben bu kadar şehir gezsem, bu kadar insana hitap etsem karşılığında ya maddî bir kazanç yahut şan ve şöhret beklerim. O halde bu adam da bu işi böyle bir maksat için yapmaktadır” diye düşünür, kendi kötü ahlâkını ve kötü niyetini o adama da teşmil eder. Başkalarının “hikmetini bilmediğimiz işlerini” kötülemekten ve çirkin görmekten sakınmaz.
Derler ya; “Dervişin fikri ne ise zikri de odur.” Herkes kendi niyetini açığa vurur, kabındakini sızdırır. Her insan kendi penceresinden bakar.
Gözleri görmeyen iki arkadaş sarma yiyorlarmış. Biri diğerine; “Sarmaları niye ikişer ikişer yiyorsun” demiş. Arkadaşı; “Benim sarmaları ikişer yediğimi nasıl anladın” diye sormuş. Arkadaşı; “Ben öyle yiyorum da” demiş.
Hüsn-ü zannın en önemli bir istimal yeri, insan iradesini aşan musibet ve felâketlerde kaderin bir hikmet ve rahmet yönü olduğunu düşünüp şikâyet ve isyandan sakınmaktır. Allah Resulü (asm.) bu manayı şu hadis-i şerifleriyle ders veriyor:
"Allah’a hüsn-ü zan ibadettir."
Nur Müellifi, "Kaderin her şeyi güzeldir" buyurmuş ve maruz bırakıldığı bütün zulümlerde ve sıkıntılarda daima kaderin adaletini ve gizli güzelliklerini aramış ve bu hususta çok harika bir örnek sergilemiştir.
Hüsn-ü zan, güzel ahlâkın mühim bir şubesidir. Nefis ve şeytan bu güzel hasletin de düşmanıdırlar. Öyle ise biz de nefsimizi hüsn-ü zanna yönlendirmeye ve onu su-i zandan menetmeğe bütün gücümüzle çalışmak mecburiyetindeyiz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Hüsnüzan, adem-i itimat" ne demektir, Risalelerde geçiyor mu?
Risalelerde bu ifade olduğu gibi geçmemektedir; ancak Üstadımızın sık sık kullandığını Ağabeyler ifade etmektedirler.
Bu tabir, şu manaya gelmektedir: İnsanlara karşı ön yargılı olmamak lazımdır. Ancak "her insanın nefsi ve şeytanı vardır", fehvasınca tedbirimizi almayı da ihmal etmemeliyiz.
Mesela, evimize gelen bir misafire hırsızlık yapacağı şeklinde bir kötü zanda bulunmak doğru değildir. Ancak bu hüsnü zandan yol çıkarak, para cüzdanımızı odasında bulundurmak veya kıymetli eşyalarımızı onun bulunduğu yerden almamayı gerektirmez.