İ'cazın en yüksek ve en ince derecesine misal verebilir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İ’caz; insanları aciz bırakan, mu’cize demek olup, bunun nevileri ve vecihleri muhteliftir. Bu sebeple "İ’caz’ın en yüksek ve en ince derecesi şudur" demek doğru olmaz. Her i’caz kendi sınıfında üstün ve incedir.
Bu muhtelif i’cazları, Yirmi Beşinci Söz'de Üstad Hazretleri misal ve izahları ile tafsilî olarak izah ve ispat etmiştir. Biz bunları hülasa olarak şu şekilde takdim edelim ve bunlardan bir tanesine de bir misal verelim:
Kur'ân'ın mucizeliğine dair.
BİRİNCİ ŞULE:
Birinci Şua: Derece-i i’cazda belâğât-ı Kur’aniye’dir
a. Birinci Sûret: İ’cazı vardır ve mevcuttur.
b. İkinci Sûret: Belâğatındaki i'câz-ı Kur'anînin hikmetini Beş Noktada beyan edeceğiz.
1. Nokta: Kur'ân'ın nazmında bir cezalet-i hârika var.
2. Nokta: Mânâsındaki belâğat-ı hârikadır.
3. Nokta: Üslûbundaki bedâat-ı hârikadır.
4. Nokta: Lâfzındaki fesahat-ı harikasıdır.
5. Nokta: Beyanındaki berâattir.
İkinci Şua: Kur'ân'ın câmiiyetindeki hârikulâdesidir.
Birinci Lem'a: Lâfzındaki câmiiyettir;
İkinci Lem'a: Mânâsındaki câmiiyet-i hârikadır.
Üçüncü Lem'a: İlmindeki câmiiyet-i hârikadır.
Dördüncü Lem'a: Mebâhisindeki câmiiyet-i hârikadır.
Beşinci Lem'a: Kur'ân'ın üslûb ve îcazındaki câmiiyet-i hârikadır.
1. Işık: Bir âyette bir sûreyi, bir sûrede Kur'ân'ı ve kâinatı toplaması
2. Işık: Herkesin her ihtiyacına cevap vermesi
3. Işık: Kur’an’ın i’cazkârane îcazıdır.
4. Işık:Îcaz-ı Kur’anî, o derece câmi’ ve hârıktır. Dikkat edilse görünüyor ki: Bazen bir denizi bir ibriktegösteriyor gibi pek geniş ve çok uzun ve küllî düsturları ve umumî kanunları, basit ve âmi fehimlere merhameten, basitbir cüz’iyle, hususî bir hâdise ile gösteriyor.
5. Işık: Kur’an’ın makasıd ve mesail, maanî ve esâlîb ve letâif ve mehâsin cihetiyle camiiyet-i harikasıdır.
Üçüncü Şua: Kur'ân-ı Mu’cizu’l Beyan’ın ihbârât-ı gaybiyesive her asırda şebâbiyetini muhafazave her tabaka insana muvafık gelmesiyle hâsıl olan i’cazdır. Şu şuanın “üç cilvesi” var.
Birinci Cilve: İhbârât-ı gaybiyesidir. Şu cilvenin “Üç Şavkı” var
1. Şavk: Maziye ait ihbârât-ı gaybiyesidir.
2. Şavk: İstikbale ait ihbârât-ı gaybiyesidir.
3. Şavk: Hakaik-ı İlahiye’ye ve hakaik-ı kevniyeye ve umûr-u uhreviyeye dair ihbârât-ı gaybiyesidir.
İkinci Cilve: Kur'ân'ın şebâbetidir.
Üçüncü Cilve: Kur'ân-ı Hakîm, her asırdaki tabakat-ı beşerin herbir tabakasına güya doğrudan doğruya o tabakaya hususî müteveccihtir, hitab ediyor.
İKİNCİ ŞÛLE:
Birinci Nur: Kur'ân-ı Mu’cizu’l-Beyân’ın hey’et-i mecmuasında râik bir selâset, fâik bir selamet, metin bir tesanüd, muhkem bir tenasüb, cümleleri ve hey’etleri mâbeyninde kavî bir teâvün ve âyetler ve maksadları mâbeyninde ulvî bir tecavüb olduğu.
İkinci Nur: Kur'ân-ı Hakîm’in ayetlerinin hâtimelerinde gösterdiği fezlekeler ve Esma-i Hüsnâ cihetindeki üslub-u bedîîsinde olan meziyet-i i’caziye.
1. Meziyet-i Cezalet: Kur'ân'ın, dünya üzerindeki eser ve fiillerde İlâhî hakikatleri göstermesi.
2. Nükte-i Belâğat: Kur’an, beşerin nazarına san’at-ı ilahiyenin mensucatını açar,gösterir. Sonra fezlekede, o mensucatı Esmâ içinde tayyeder veyahut akla havale eder.
3. Meziyet-i Cezalet: Kur’ân’ın Cenab-ı Hakk’ın fiilerini tafsil etmesi sonra bir fezlekede icmal etmesi.
4. Nükte-i Belâgat: Kur’ân’ın, bazen mahlukat- ilahiyeyi bir tertiple zikretmesi sonra o mahlukat içinde bir nizam, bir mizanın olduğunu göstermekle onun arkasında esma-i ilahiyeyi göstermesi.
5. Meziyet-i Cezalet: Kur’ân’ın, bazen tagayyüre maruz ve muhtelif keyfiyata medar maddî cüz’iyatı zikretmesi ve onları hakaik-i sâbite suretine çevirmek için sâbit, nuranî, küllî esma ile icmal edip ona bağlaması.
6. Nükte-i Belâgat: Kâh oluyor ki; ayet geniş bir kesrete ahkâm-ı Rububiyet’i serer, sonra birlik ciheti hükmünde bir rabıta-i vahdet ile birleştirir. Veyahut bir kaide-i külliye içinde yerleştirir.
7. Sırr-ı Belâgat: Kâh oluyor ki; ayet, zâhirî sebebi, icadın kabiliyetinden azletmek ve uzak göstermek için müsebbebin gayelerini, semerelerini gösteriyor. Tâ anlaşılsın ki, sebep yalnız zâhirî bir perdedir.
8. Meziyet-i Cezalet: Kur’ân’ın, âhirete ait İlâhî fiilleri anlatırken, dünyada müşahede edilen fiillerle kalb ve zihinleri ikna etmesi.
9. Nükte-i Belâgat: Kur’ân’ın, cüz’î hâdiselerde, İlâhî isimler vasıtasıyla, muhit hakikatleri göstermesi.
10. Nükte-i Belâgat: Kur’ân’ın, bazen insanın isyankârâne amellerini zikredip şiddetli bir tehditle zecretmesi, sonra şiddet-i tehdit, ye’se ve ümitsizliğe atmaması için rahmetine işaret eden bir kısım esmâ ile hâtime verip teselli etmesi.
Üçüncü Nur: Mütekellim, muhatab, maksad ve muhtevacihetiyle Kur’ân’ın rüçhaniyeti.
ÜÇÜNCÜ ŞULE:
Birinci Ziya: Kur’ân’ın, varlık âleminin hakikatlerine ve İlâhî fiil, isim ve sıfatlara dair ifadelerindeki nizam, âhenk ve fevkaladelik.
İkinci Ziya: Hikmet-i Kur’aniyenin karşısında meydan-ı muarazaya çıkan felsefe-i beşeriyenin, hikmet-i Kur’an’a karşı ne derece sukut ettiği.
Üçüncü Ziya: Kur’anın şakirdleri olan asfiya ve evliya ve hükemânın münevver kısmı olan hükemâ-i işrakiyyunun hikmetleriyle Kur’anın hikmetinin mukayesesi.
Kur'ân'ın kelime ve cümlelerindeki nizam ve birbiriyle münasebetleri cihetinden mu’cize oluşuna dair bir misali, Üstad Hazretleri şu şekilde veriyor:
"Meselâ وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ Bu cümlede, azâbı dehşetli göstermek için, en azının şiddetle tesirini göstermekle göstermek ister. Demek taklîli ifade edecek; cümlenin bütün heyetleri de bu taklîle bakıp ona kuvvet verecek. İşte, لَئِنْ lâfzı, teşkiktir. Şek kıllete bakar. مَسَّ lâfzı, azıcık dokunmaktır; yine kılleti ifade eder. نَفْحَةٌ lâfzı, maddesi bir kokucuk olup kılleti ifade ettiği gibi, sîgası bire delâlet eder. Masdar-ı merre tabir-i sarfiyesinde 'biricik' demektir, kılleti ifade eder. نَفْحَةٌ deki tenvin-i tenkirî, taklîli içindir ki, 'O kadar küçük ki, bilinemiyor.' demektir. مِنْ lâfzı, teb’îz içindir, 'bir parça' demektir; kılleti ifade eder. عَذَابِ lâfzı, nekâl, ikab’a nisbeten hafif bir nevi cezadır ki, kıllete işaret eder. رَبِّكَ lâfzı, Kahhâr, Cebbar, Müntakîm’e bedel yine şefkati ihsas etmekle kılleti işaret ediyor. İşte, bu kadar kılletteki bir parça azap böyle tesirli ise, ikab-ı İlâhî ne kadar dehşetli olur, kıyas edebilirsiniz diye ifade eder. İşte şu cümlede küçük heyetler nasıl birbirine bakıp yardım eder. Maksad-ı küllîyi, herbiri kendi lisanıyla takviye eder. Şu misal bir derece lâfız ve maksada bakar." (1)
(1) bk. Sözler, Yirmi Beşinci Söz Birinci Şule.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü