"İ’lem Eyyühel-Aziz! Cenâb-ı Hak kâinatı teşkil eden zerratı, şeriat-ı fıtriyesine müsahhar ve muti' ve evamir-i tekviniyesine de münkad ve mümessil kılmıştır..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İ’lem Eyyühel-Aziz! Cenâb-ı Hak kâinatı teşkil eden zerratı, şeriat-ı fıtriyesine müsahhar ve muti' ve evamir-i tekviniyesine de münkad ve mümessil kılmıştır. Bir arı, 'Kün' emrine imtisalen matlub bir şekle girdiği gibi, herhangi bir hayvan da aynı emre imtisalen irade edilen vaziyetlere girer."(1)
“Ancak O’nun emri, herhangi bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona 'Ol!' demesidir. O da oluverir.” (Yâsîn, 36/82)
Ayette geçen “ol emri” için değişik tefsirler yapılmış. Neye ve kime “ol” deniyor? Bu konuda, ağırlıklı kanaat şöyle:
Bu, Allah’ın irade ettiği şeyin sür’atle ve gayet kolay bir şekilde meydana gelmesine bir temsildir.
"Ol" emri, hem “ibda” hem de “inşa” için geçerlidir. Ruhların ve meleklerin yaratılmaları ibda iledir. Yani, onlar kademeli olarak ve tedricî bir terbiyeden geçerek değil, doğrudan yaratılırlar. İnşa ise, kademeli olarak yaratmadır. Bu âlemin altı devrede yaratılması, insanın ana rahminde dokuz ayda yaratılması, çekirdeklerin ağaç, yumurtaların kuş olmaları zaman içinde ve kademeli olarak gerçekleşir.
Bu “İ’lem”in başında geçen ifade, “inşa” şeklindeki yaratmayı hatırlatıyor.
Zerreler, yani atomlar Allah’ın emrindedirler. Allah, onların ne olmalarını irade ederse, o varlığın cismanî yapısında o vazifeyi alırlar. Burada misal olarak arı verilmiştir. Demek ki, zerreler “arı olmaları” için emir almışlardır. Arının ruhu, ol emriyle, doğrudan yaratılır. Bedeni ise, zerrelere verilen “Ol!” emriyle, kademeli olarak yaratılır. Bu kademelerin her birinde de yine “Ol!” emri geçerlidir.
"Ol!" emri yok olan bir şeye değil, Allah’ın ilminde mevcut olan mahiyetlere verilmektedir. Bu manayı Üstad'ın şu ifadelerinden anlıyoruz:
“Adem-i mutlak zaten yoktur, çünkü bir ilm-i muhit var...”(2)
“Eşya zevâl ve ademe gitmiyor; belki daire-i kudretten daire-i ilme geçiyor, âlem-i şehadetten âlem-i gayba gidiyor, âlem-i tagayyür ve fenâdan âlem-i nura, bekàya müteveccih oluyor.”(3)
Her iki ifadeyi birlikte değerlendirdiğimizde şu neticeye varıyoruz:
Mutlak yokluk olmadığına göre, "Ol!" emriyle varlık sahasına giren mahlûklar, yaratılmadan önce yine Allah’ın ilminde idiler.
Eşya, zeval ve ölümleriyle kudret dairesinden ilim dairesine geçtikleri gibi, yaratılmaları da ilim dairesinden kudret dairesine geçmeleriyle gerçekleşir.
“Ol!” emri, ilim dairesindeki bu mahiyetlere verilmektedir. Bunlardan bir kısmı “Ol” emriyle doğrudan yaratılırlar, bir kısmı ise kademeli olarak ve terbiye görerek son şekillerini alırlar, bu ikinci kısımda “Ol” emri her kademede verilmiş olur.
Fatiha suresinde, bütün medih ve senanın Allah’a mahsus olduğu beyan edildikten sonra, Rabbü’l-âlemîn ismine yer verilmesi, bu dünyada daha çok, bu ismin tecellilerinin hâkim olmasından dolayıdır.
Bir ayet-i kerimede, ibda ve inşa birlikte nazara verilir:
“Doğrusu Allah indinde İsa’nın meseli, Âdem meseli gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona ol dedi, o da oluverdi.” (Âl-i İmran, 3/59)
Bu ayetin verdiği derse göre, önce Âdem peygamberin bedeni yaratılmıştır. Balçıktan yaratılan bu beden bir terbiyeden geçerek, ruhun misafir olmasına uygun bir noktaya geldiğinde, kendisine ruh ilka edilmiştir. Burada geçen “Ol!” emri için tefsir âlimleri “Canlı bir mahlûk ol” mânası vermişlerdir. Demek oluyor ki, İ’lem’in başında geçtiği gibi, zerrelere Âdem aleyhisselamın bedenini teşkil etmeleri için “Ol!” emri verilmiş, sonra da o bedene “Canlı ol!” emri verilmiştir. Burada iki ayrı “ol” emri verilmesi gösteriyor ki, ol emri, inşa ile yaratmanın bütün safhalarında da çokça verilmektedir.
"Ol!.." emrini şöyle bir muhakeme ile daha rahat anlayabiliriz:
Bir varlık yokluktan kurtulmuşsa ve bugün karşımızda boy gösteriyorsa, bu, bir irade ve bir kudret ile gerçekleşmiştir. Üstad'ın misali üzerinde konuşacak olursak, zerreler arı oluyorlar. Arı şu anda var olduğuna göre, bu oluş ya kendi iradesiyle gerçekleşmiştir; yani "ben arı olayım" demiş ve kendi kendine olmuştur. Yok iken böyle bir tercih yapması düşünülemeyeceğine göre, o arı, bir ol! emri almışve öylece olmuştur. Bu emrin hakikati ne olursa olsun, “ol! emri” alındığı kesindir.
Aynı şekilde, bir başkasına bülbül ol, bir diğerine koyun ol, daha başkasına deniz ol, güneş ol, ay ol, bedenimizdeki organlara göz ol, ağız ol, ciğer ol emirleri verilmiştir ki, böyle olmuşlardır. Aksi halde bu emri henüz yoklukta iken kendi kendilerine vermeleri gibi bir muhali kabul etmek gerekecektir.
Kader Risalesinin başında yer alan şu ayet-i kerime de eşyanın daire-i ilimden daire-i kudrete geçtiğini ders vermektedir:
"Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz." (Hicr, 15/21)
“Ol” emrini anlamamızda da en yakın misali kendi mahiyetimizde aramalıyız.
Biz zihnimizde bir cümleyi kurduğumuzda o cümle artık yok değildir, var olmuştur, ama henüz ilim dairesindedir, yani sadece bizim malumumuzdur. Bu cümleyi başkaların da işitmesini irade ettiğimizde, ağzımızdan hemen o cümle dökülür. Sanki o cümle harice çıkmak için bir emir almış gibi, bir anda ses ile kendini gösterir. Burada o cümlenin ilimden kudret dairesine geçmesi bizim irade etmemizle ve bir anda gerçekleşmiştir.
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zerre.
(2) bk. Mektubat, On Beşinci Mektup.
(3) bk. age., Yirmi Dördüncü Mektup, Birinci Makam.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü