"İ’lem Eyyühel-Aziz! Enaniyetten neşet eden şirk-i hafî katılaştığı zaman, esbab şirkine inkılab eder. Bu da devam ederse, küfre tahavvül eder. Bu dahi devam ederse, ta'tile yani hâlıksızlığa incirar eder. El'iyazübillah!.." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Şirk-i hafi; gizli şirk demektir ve ekseriyetle riya için kullanılıyor. Yani, bir işte Hakk’ın rızası yerine, halkın beğenmesi gaye edinilirse, rızanın yerini riya almış olur, bir nevi gizli şirke girilir. Bunun yanında, sebeplere olduğundan fazla ehemmiyet vermek de şirk-i hafiye girer. Bu sebeplerden birisi de insandır. İnsan, bir hayra sebep olduğunda, bunu Allah’ın izniyle, yardımıyla, O’nun yarattığı bedeni kullanarak, O’nun verdiği aklı istimal ederek yaptığını unutursa, o hayırlı neticeyi kendi kuvvetine, ilmine ve maharetine vererek, kendini medih yolunu tutar ve şirk-i hafi tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Meselâ, bir Müslüman, "Rezzak ancak Allah’tır" diye iman ettiği halde, Allah’ın ona ihsan ettiği imkânlarla fakirleri doyurduğunda, onlardan aşırı bir hürmet beklerse, onlara minnet ederse, sanki rızkı kendisi veriyormuş gibi bir enaniyet tavrı takınırsa, Allah’ın rezzakiyetine bir nevi ortak koşmuş olur ve şirk-i hafiye düşer.
Hâlbuki bütün hayırlar Allah’ın elindedir. Sebepler ancak birer perdedirler. Güneş'te ışık yaratan da O’dur, ağaçta meyve, denizde balık yaratan da. İnsan bu hakikatten gaflet ederek, insanlara onun eliyle edilen ihsanları, kendi nefsine ve enaniyetine mal ederse ve “Ben yaptım, ben olmasam bu iş olmazdı” derse, o zaman aynı şeyi diğer sebepler için de söylemesi gerekir. Yani, enaniyetten doğan şirk-i hafi bu defa “esbab şirkine” dönüşür. Bu takdirde, ışığı güneşin, mahsulü tarlanın, balıkları denizin yaptığını söyler yahut öyle bir ruh haleti taşır.
Bu dünya hikmet dünyası olduğundan, Cenab-ı Hak, çoğu eşyayı sebepler eliyle yaratmaktadır. Sebeplere lüzumundan fazla ehemmiyet veren kişi, bu halde devam ederse, sonunda hep sebepleri düşünüp Cenab-ı Hak’tan gaflet etme tehlikesiyle yüz yüze gelir. Tövbe etmediği takdirde, bu hâl onu hakikatlerin perdelenmesine, örtülmesine, dikkate alınmamasına götürür. Bu halin devamı ise Üstadın ifadesiyle; “ta'tile yani hâlıksızlığa incirar eder.”
Ta’til; bugünkü ifadesiyle ateizmdir; hiçbir şeye inanmamak demektir...
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü