"İlmindeki camiiyet-i harikadır." Kur’an’ın ilmindeki camiiyet hakkında bilgi verebilir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
“... Evet, Kur'an, şeriatın müteaddit ve çok ilimlerini, hakikatin mütenevvi ve kesretli ilimlerini, tarikatın muhtelif ve hadsiz ilimlerini, kendi ilminin denizinden akıttığı gibi; daire-i mümkinatın hakiki hikmetini ve daire-i vücubun ulum-u hakikiyesini ve daire-iâhiretin maarif-i gamızasını, o denizinden muntazaman ve kesretle akıtıyor."
"Şu Lem'aya misal getirilse, bir cild yazmak lâzım gelir. Öyle ise, yalnız numune olarak şu yirmi beş adet Sözleri gösteriyoruz. Evet, bütün yirmi beş adet Sözler'in doğru hakikatleri, Kur'anın bahr-ı ilminden ancak yirmi beş katredir. O Sözler'de kusur varsa, benim fehm-i kusuruma aittir." (Sözler, Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule)
Şeriat, Tarkat, Hakikat
Yunus Emre şöyle der:
“Şeriat, tarikat yoldur varana,
Hakkat, marifet andan içeru.”
Şeriat, tarikat ve hakikat, İslami ilimlerle meşgul olanların sıkça karşılaştıkları mefhumlardır. Şeriat, yol manasındadır. Tarikat da benzeri bir mana taşır. Şeriat daha umumi, tarikat ise ona nisbetle daha hususidir.
Tarikat, tasavvufun sistemleşmiş şeklidir. İslam'ın inanç sistemi kelam ilmiyle, ibadet ve muamelat sistemi fıkıh ilmiyle, ahlak sistemi ise tasavvuf ilmiyle incelenir. İslam'ın ibadet ve muamelat sistemini incelemede mezhepler ortaya çıktığı gibi, ahlak sistemini ortaya koymada tarikatler ortaya çıkmıştır.
Bediüzzaman'ın ifadesiyle
"Tarikatlar, hakikatlerin yollarıdır." (bk. age., Yirmi Yedinci Söz, Zeyl)
"Bütün hak tarikler Kur'an'dan alınmıştır." (bk. age., Yirmi Altıncı Söz, Zeyl)
Hakikat ise, işin hakikatidir. Mesela, doğru sözlü olmak, Allah’ın razı olduğu güzel bir ahlaktır, yani hakikattir. Kul, bu hakikate ermek için, ilk olarak, şeriatın “Yalan sözden uzak durun.” (bk. Hac, 22/30) emrine uyar; dilini bu günahtan uzak tutar. Daha sonra kalbine yalan söyleme arzusu gelmemesi için bir gayret ve bir faaliyetin içine girer. Sonunda kalp hiç bir zorlamaya lüzum kalmaksızın yalan söylemekten nefret eder hâle gelir. Artık o kalbe, yalan yanaşamaz olur. İşte bu adam doğru söylemenin hakikatine ermiştir. İmam-ı Rabbanî şöyle der:
“Dilin yalan söylememesi şeriattır. Kalpten yalan hatırasını uzaklaştırmak eğer zorlanarak olursa tarikat, eğer zorlanmaksızın olursa hakikattir.”(1)
İmam-ı Şaranî bu noktada şu mühim ölçüyü nakleder:
"Kişi, hakikati şeriatı teyit edici olarak görmedikçe, marifet ve ilim makamında kemale eremez. Tasavvuf, Sünnet-i Muhammediyeye zaid bir şey olmayıp, bizzat onun kendisidir."(2)
Keza, Aliyyü'l-Havas'tan şunu nakleder:
"Her kim hakikatin şeriata veya şeriatın hakikate muhalif olduğunu zannederse, cehaletini ilan etmiş olur. Çünkü muhakkikler indinde asla hakikate muhalif bir şeriat yoktur. Muhakkikler şöyle demişlerdir: Hakikatsiz şeriat âtıl, şeriatsız hakikat batıldır."(3)
Şeriat, tarikat ve hakikat konusunu şu iki misalle daha da netleştirebiliriz:
1) Parasını verip satın aldığımız şeyler, şeriate göre bizimdir. Tarikat açısından hem bizim, hem başkalarınındır. Zira tarikatte paylaşmak esastır. Hakikat noktasında ise ne bizim ne de başkalarınındır, bilakis Allah'ındır.
2) Kur'an der: “Yapılan bir kötülüğün cezası, misliyle mukabeledir.” (bk. Şûra, 42/40) Buna göre bize bir tokat atana tokatla karşılık vermek şeriattır, yani dine uygundur, Kitap'ta bunun bir yeri vardır. Affetmek ise tarikattır. Kur'an bu noktada teşvikte bulunur, affetmeye davet eder. Bir zalimin eliyle atılan tokadın arkasında ilahi kudret elini görmek ise hakikattir. Çünkü “Beşer zulmeder, kader adalet eder.” (Şualar, On Üçüncü Şua)
Dipnotlar:
1) Serhendi, Ahmed Faruk (İmâm-ı Rabbânî) Mektubatu’r- Rabbânî, 41. Mektup.
2) Alûsî, Ebu’l- FadlŞihâbuddîn, Ruhu’l- Me’ânî fî Tefsîri’l- Kur'ani’l- Azîm, VI, 192.
3) Alûsî, VI, 192.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü