İman etmeyenlerin ne kadar zulümatlı ve boğucu hayatları oldukları ifade ediliyor. Fakat bu gibi insanların birçoğu sanki hayatlarından memnun gibi görünüyorlar. Nasıl değerlendirebiliriz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Küfrün mahiyeti, insanın kendisini yaratıcısız, sahipsiz, hamisiz bilmesi ve ölümün hiçlik olduğunu, ölüm ötesi bir hayatın bulunmadığını zannetmesidir. Bunların ise ruh için büyük birer ıstırap kaynağı olduğunda şüphe yoktur. Ancak bazı sebeplerle dünya hayatı onlar için bütün bütün çekilmez olmaktan çıkabiliyor. Şöyle ki:

- Allah ve ahiret vardır ihtimaliyle İslamiyet'ten gelen eser-i rahmet olarak bir derece nefes alıyorlar.

- Yüzde sekseni lakayıtlık ve umursamazlık olan adem-i kabul dairesinde bulunduklarından, düşünmeden yaşıyorlar ve küfr-ü mutlaktakiler gibi hayatları harap olmuyor.

- Sefahatten gelen menhus lezzetle hislerine mağlup olup akıllarını bir süre uyutuyorlar.

- His ve hevesin hâkimiyeti aklın mizanlarını dinlemiyor. His ve heveslerine mağlup olarak yaşıyorlar.

- Akılları tatil ettiklerinden düşünce ufukları kısırlaşıyor. Geçmişi ve geleceği düşünmeden anlık yaşıyorlar.

- Gençlik, şöhret, imkân ve saltanat, bir müddet onların zevk ve menfaatlerine kuvvet veriyor.

- İmandan gelen zevk ve lezzeti idrak edemediklerinden mukayese imkânı bulamıyorlar. Mevcut hayatı ideal zannediyorlar.

- Dünyanın ve hayatın ağır şartları, başka şeyleri düşünmeye fırsat ve imkân bırakmıyor.

- Mazinin, çevrenin, ailenin, geleneklerin tahakküm ve baskısı altında kalıyorlar.

- Müslümanlardaki bazı yanlış hâl ve tavırlar, onları ürkütüyor ve korkutuyor.

- İnanmanın icabı olan salih amel ve muamelat nefislerine ağır geliyor. Bunları düşünmeden yaşamayı tercih ediyorlar.

- Nefsin aldatıcı hazır bir dirhem lezzetini, kalbin temin edeceği istikbaldeki batmanlarla lezzete tercih ediyorlar.

- Menfaat üzerine kurulan ve dönen hayat çarklarını, fazilet üzerine kurulmuş hakikate çevirmek müşkül oluyor.

Bu gibi sebeplerden dolayı ehl-i küfür için geçici de olsa dünya lezzetleri bütün bütün harap olmayabiliyor.

İnsan böylece kısa bir süre hayattan lezzet alsa bile bir müddet sonra ihtiyarlık mevsimiyle hastalıklar, musibetler onun üstüne çöker. Dostlarının çoğu bu âlemden göçüp giderler. Kendisini bir derece oyalayan dünya işlerinden de elini çekmiş olur.

Dünya nizamını menfaat ve zevk üzerine kurduğu için bu halinde kimse onunla ilgilenmez, dertlerini tek başına çekmeye başlar. Artık her geçen gün kabir çukuruna bir adım daha atmanın ıstırabı ruhunu sarar. İşte o zaman küfrün ağırlığını bütünüyle hisseder, ama artık dönüşü olmayan bir yola girmiş olur.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 8.605
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

yuvam
Dünya düzenini menfaat ve zevk üzerine kurduğu için bu halinde kimse onunla ilgilenmez, dertlerini tek başına çekmeye başlar. Artık her geçen gün kabir çukuruna bir adım daha atmanın ıstırabı ruhunu sarar. İşte o zaman küfrün ağırlığını bütünüyle hisseder ama artık dönüşü olmayan bir yola girmiş olur. ALLAH'U EKBER! TÜYLERİM DİKEN DİKEN OLDU.HELE SON CÜMLE MUHTEŞEMDİ.ALLAH RAZI OLSUN.SÜPER İZAH EDİLMİŞ.KÜFRÜN AĞIRLIĞINI BÜTÜNÜYLE HİSSEDER...ALLAHIM SEN BİZLERİ BİR LAHZA NEFSİMİZE BIRAKMA VE DUYGUDA DÜŞÜNCEDE EYLEMDE İSTİKAMETTEN AYIRMA YA ERHAMERRAHİMİN.AMİNNN.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Arif Erdem
cok dogru bı yorum olmus.....tesekkurler.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
qyilmazoglu
biz müslümanlara düşen de düşene bi tekme daha atmadan, düşenin kim olduğunu sorgulamadan, neden düştüğünü sormadan -yaratanın hatırını ali tutarak- bu insanlara omuz verip beraberce kurtulmaya çalışmak olsa gerek
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Lazgin

Deve kuşuna demişler: "Kanatların var, uç!" O da kanatlarını kısıp, "Ben deveyim" demiş, uçmamış. Fakat avcının tuzağına düşmüş. Avcı beni görmesin diye başını kuma sokmuş. Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş. Sonra ona demişler: "Madem deveyim diyorsun, yük götür!" O zaman kanatlarını açıvermiş, "Ben kuşum" demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş. Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş. Aynen onun gibi; kâfir, Kur'anın semavî ilânatına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkuk bir küfre inmiş. Ona denilse: "Madem mevt ve zevali, bir i'dam-ı ebedî biliyorsun; kendini asacak olan darağacı göz önünde... Ona her vakit bakan, nasıl yaşar? Nasıl lezzet alır?" O adam, Kur'anın umumî vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der: Mevt i'dam değil, ihtimal beka var. Veyahud deve kuşu gibi başını gaflet kumuna sokar, tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasın ve zeval-i eşya ona ok atmasın!

   Elhasıl: O meşkuk küfür vasıtasıyla deve kuşu gibi mevt ve zevali i'dam manasında gördüğü vakit Kur'an ve semavî kitabların iman-ı bil'âhirete dair kat'î ihbaratı ona bir ihtimal verir. O kâfir, o ihtimale yapışır, o dehşetli elemi üzerine almaz. O vakit ona denilse: "Madem bâki bir âleme gidilecek; o âlemde güzel yaşamak için tekâlif-i diniye meşakkatini çekmek gerektir." O adam şekk-i küfrî cihetiyle der: "Belki yoktur; yok için neden çalışayım?" Yani: Vaktâ ki o hükm-ü Kur'anın verdiği ihtimal-i beka cihetiyle i'dam-ı ebedî âlâmından kurtulur; ve meşkuk küfrün verdiği ihtimal-i adem cihetiyle tekâlif-i diniye meşakkati ona müteveccih olur, ona karşı küfür ihtimaline yapışır, o zahmetten kurtulur. Demek bu nokta-i nazarda, mü'minden ziyade bu hayatta lezzet alır zannediyor. Çünki tekâlif-i diniyenin zahmetinden ihtimal-i küfrî ile kurtuluyor ve âlâm-ı ebediyeden ise ihtimal-i imanî cihetiyle kendi üzerine almaz. Halbuki bu mağlata-i şeytaniyenin hükmü, gayet sathî ve faidesiz ve muvakkattır.

Lemalar - 79

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...