"İman-ı bil-kader rüknünü ispat eden bütün deliller, dolayısıyla haşre ve neşr-i suhufa ve mizan-ı ekberdeki muvazene-i a’mâle delâlet ederler." Kadere iman, nasıl haşrin gelmesini ister?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem, Yirmi Altıncı Söz olan Risale-i Kaderde iman-ı bil-kader rüknünü ispat eden bütün deliller, dolayısıyla haşre ve neşr-i suhufa ve mizan-ı ekberdeki muvazene-i a'mâle delâlet ederler. Çünkü, herşeyin mukadderatını gözümüz önünde nizam ve mizan levhalarında kaydetmek ve her zîhayatın sergüzeşt-i hayatiyelerini kuvve-i hafızalarında ve çekirdeklerinde ve sair elvâh-ı misâliyede yazmak ve her zîruhun, hususan insanların defter-i a'mâllerini elvâh-ı mahfuzada tesbit etmek ve geçirmek, elbette öyle muhit bir kader ve hakîmâne bir takdir ve müdakkikane bir kayıt ve hafîzâne bir kitabet, ancak mahkeme-i kübrâda umumî bir muhakeme neticesinde daimî bir mükâfat ve mücazat için olabilir. Yoksa, o ihatalı ve inceden ince olan kayıt ve muhafaza, bütün bütün mânâsız, faydasız kalır, hikmete ve hakikate münâfi olur."
"Hem, haşir gelmezse, kader kalemiyle yazılan bu kitab-ı kâinatın bütün muhakkak mânâları bozulur ki, hiçbir cihet-i imkânı olamaz. Ve o ihtimal, bu kâinatın vücudunu inkâr gibi bir muhal, belki bir hezeyan olur."(1)
İmanın altı rüknü birbirini ispat ettiği gibi, birbirlerini de iktiza eder. Âdeta bir zincirin halkaları gibi birinden ayrı düşünülemezler. Bir binayı teşkil eden unsurlar gibidir. Bir unsur olmazsa, bütün bina çöker.
Kaderin, bütün kâinatı tertip ve tanzim eden bir cetvel, bir plan, bir program olması, dolaylı olarak ahirete bakar. Kâinatın umumî ahvalinin ahirete olan işaret ve beşaretlerini tertip ve tanzim eden kader olduğuna göre, kader doğrudan ve dolaylı olarak ahirete baktırıyor denilebilir.
Mesela, insanın aşk-ı beka duygusunu mahiyetine derc eden kaderdir. Baharın haşre numune olacak şekilde planlanması yine kaderin takdiri iledir. Her şeyin hassas bir mizan ve tartı ile yaratılması ve bunun adalete, adaletin de haşre işaret etmesi de kaderdir.
Ayrıca kader, insanların amellerinin muhafaza edildiği en büyük defter, en geniş bir hafızadır. Muhafaza ve kayıt, muhasebe ve hesaba; muhasebe ve hesap ise mükâfat ve cezaya işaret eder. Demek kaderin varlığına delil teşkil eden her bir tohum ve nüveler, ikinci bir ok işareti ile haşre bakıyor ve onu ispat ediyor.
"Bâb-ı Hıfz ve Hafîziyet olup ism-i Hafîz ve Rakîbin cilvesidir:"
"Hiç mümkün müdür ki, gökte, yerde, karada, denizde yaş kuru, küçük büyük, âdi âli her şeyi kemâl-i intizam ve mizan içinde muhafaza edip bir türlü muhasebe içinde neticelerini eleyen bir Hafîziyet, insan gibi büyük bir fıtratta, hilâfet-i kübrâ gibi bir rütbede, emanet-i kübrâ gibi büyük vazifesi olan beşerin, Rububiyet-i âmmeye temas eden amelleri ve fiilleri muhafaza edilmesin, muhasebe eleğinden geçirilmesin, adalet terazisinde tartılmasın, şayeste ceza ve mükâfat çekmesin? Hayır, asla!"(2)
Tohum, çekirdek ve hafıza gibi varlıkların ortaya koyduğu "saklama ve koruma" fiili “Hafîz” ve “Rakîb” isimlerine, bu isimler de âhirete işaret ediyor.
Şöyle ki: Dünya hayatında bütün bitki ve hayvanların en basit ve teferruatlı şeylerini tohum, çekirdek ve yumurta gibi şeylerle muhafaza eden bir “Hafiz” ve “Rakîb, kâinatın halifesi ve en büyük mahlûku olan insanın amellerini de elbette muhafaza ve kayıt altına alacaktır. Nitekim aldığına dair kâinatta çok emareler vardır; insan hafızası buna bir misaldir.
Muhafaza ise ancak muhasebe için yapılır. Yani Allah insanların amellerini ve fiillerini hesap ve muhasebe için kayıt altına alıyor. Hesap ve muhasebe ise ceza veya mükâfat için yapılır ki, en büyük ve daimî ceza ve mükâfat yeri cennet ve cehennemdir. Öyle ise kâinattaki “Hafîz” ve “Rakîb” isimlerinin tecellilerinin hepsi haşre ve âhirete işaret ve delâlet ediyor, demektir.
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, Onuncu Söz.
(2) bk. a.g.e., Yedinci Hakikat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü