Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nurlar hangi isimlere mazhardır?
Değerli Kardeşimiz;
İnsanların hakikat ve mahiyeti esma-i ilahiyeye dayanır. Her bir insan fıtratını bu esmaya göre şekillendirir. Ayrıca zamanla da tefekkür ve amel itibariyle de mazhar olabildiği isimler olabilir. Dolayısıyla şahsi alemi hasebiyle, mesleği ve meşrebi itibariyle ve kâinatta okuduğu esmaya göre mazhariyet kazanabilir.
1. Üstad'ımızın, şahsi aleminde mazhar olduğu isim, Nur ism-i celilidir. Ayrıca İman ve Kur’an Hizmetindeki istihdamı zamanında Hakîm ve Rahîm isimlerine mazhardır. Ayrıca hususan İmam-ı Ali Efendimizin (r.a) altı ismine ve Ehad ism-i şerifine mazhar olduğu kanaati hâkimdir. Bununla birlikte Hatemü'l-evliya olması hasebiyle İsm-i azam ve her ismin azami mertebesine mazhar olduğu kanaatindeyiz.
2. Risale-i Nur da Hakîm ve Rahîm isimlerine mazhar olmuştur. Bu isimlerin manası ve tecellisi Risale-i Nur'da galiptir. Bu isimlerin Risale-i Nur'da galiben tecelli etmesinin hikmeti ise bu zamanın ilcaat ve hastalıkları ile alakalıdır:
"Ehl-i hakikatin bir kısmı nasıl ki ism-i Vedûd’a mazhardırlar ve âzamî bir mertebede o ismin cilveleriyle, mevcudatın pencereleriyle Vâcibü’l-Vücuda bakıyorlar. Öyle de şu hiç ender hiç olan kardeşinize, yalnız hizmet-i Kur’ân’a istihdamı hengâmında ve o hazine-i bînihayenin dellalı olduğu bir vakitte, ism-i Rahîm ve ism-i Hakîm mazhariyetine medar bir vaziyet verilmiş. Bütün Sözler, o mazhariyetin cilveleridir." (Mektubat, Dördüncü Mektup)
Günümüzde, fen ve felsefenin fazla inkişaf etmesi ve inkar ve şüphelerin de ekserisinin oradan gelmesi, ehl-i imanı zor bir duruma düşürmüştür. Bu yüzden, bu zamanın gereklerine uygun olarak, bir tefsir ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu ihtiyaç da ancak hikmet ve ilmin dili ile olması ve fen ve felsefeden gelen hücuma, tam bir cevap teşkil etmesi gerekir. Bu da Allah’ın Hakîm ismi ile alakalıdır. Zira bütün fenler, Allah’ın Hakîmisminin bir lem'a ve tecellisinden ibarettir. Risale-i Nur'un dilinde hikmet ve tefekkürün galip olması ve Hakîm ismine mazhariyeti buradan geliyor.
Rahîm ismine olan mazhariyet ise, yine bu zamanın gerekleri ile doğrudan ilgilidir. Bu zamanda insanlar o kadar çok iman ve şefkate muhtaçtırlar ki; bu manayı ders vermek, zaruret hâlini almıştır. Bu yüzden, Risale-i Nur, şefkat esası ile bütün muhtaç gönüllere, ayrım yapmaksızın hitap edip, kucak açıyor. Hem şefkat, kâinatın en esaslı bir hakikati olmasından, tevhidin en sağlam ve kuvvetli bir delili ve en zahir bir hakikatidir. Nasıl ki, Hazreti Mevlana döneminde, Hülagu fitnesi, kan ve göz yaşı döküp, sevgi filizlerini koparıyordu, insanların vahşet ve dehşet dönemi idi. Bu hastalığa mukabil, o zamanın manevi hekimi Hz. Mevlana, aşk ve sevgiyi yeşerten eserler kaleme aldı. İnsanlığa sevginin dili ile hitap etti. Aynen bu zamanda da vahşet ve zulümlerin inkişaf etmesi ve fenden gelen şüphelere karşı bu asrın hekimi olan Said Nursi Hazretleri, Rahîm ve Hakîm isimlerine mazhar eserleri ile soluk verdi.
3. Nur isminde ise; en müşkil ve anlaşılmaz imani konuları, Üstad hep nurani temsil ve teşbihlerle halletmiştir. Nur ismi, Risale-i Nur'da galiben görünmektedir. Hem Üstad'ın hayatında da Nur ismi aşikar tezahür etmiştir. Şahsında ve eserinde Nur ismi olması, annesi ve okuduğu hocalarda da Nur lafzının olmasını buna misal olarak veriyor:
"Bütün hayatımda Nur kelimesi her yerde bana rastgelmiştir. Ezcümle, karyem Nurs’tur, merhume validemin ismi Nuriye’dir, Nakşî üstadım Seyyid Nur Muhammed’dir, Kadirî üstadım Nureddin.
Kur’ân üstadlarımdan Nuri, talebelerimden benimle en ziyade alakadarı Nur isimli bulunanlardır. Kitaplarımı en ziyade izah ve tenvir eden, nur misalidir.
Kur’ân-ı Hakîm'deki en evvel aklıma, kalbime parlayan ve fikrimi meşgul eden,
اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَ اْلاَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكٰوةٍ ayetidir.Hem hakaik-i İlahiyede müşkülatımın ekserisini halleden esma-i hüsnadan Nur ism-i nuranisidir. Hem Kur’ân’a şiddet-i sevk ve inhisar-ı hizmetim için hususi imamım Zinnûreyn’dir." (Barla Lahikası, 220. Mektup)
4. Ferdiyete mazhar olması hasebiyle Ferd ismine de mazhardır. Üstad'ımız bu konuda şunları söylemektedir:
"Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviyi temsil eden has şakirtlerinin şahs-ı manevisi “Ferid” makamına mazhar oldukları için, değil hususi bir memleketin kutbu, belki ekseriyet-i mutlakayla Hicaz’da bulunan kutb-u azamın tasarrufundan hariç olduğunu ve onun hükmü altına girmeye mecbur değil. Her zamanda bulunan iki imam gibi, onu tanımaya mecbur olmuyor. Ben eskide, Risale-i Nur’un şahs-ı manevisini, o imamlardan birisini zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki, Gavs-ı Âzam’da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, “Ferdiyet” dahi bulunduğundan, ahir zamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o Ferdiyet makamının mazharıdır." (Kastamonu Lahikası, 120.Mektup)
5. İmam-ı Ali’nin ism-i Azam olarak gördüğü isimleri mükemmelen izah etmesi ve ehemmiyet vermesi hasebiyle onlara ve İkinci Şua’nın başında ayrıca ism-i azamların yedincisi diye tarif ettiği "Ehad" ism-i şerifine de mazhardır. Evet, Üstad'ımız Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs ve Ehad isimlerine de mazhardır.
6. Üstad'ımız Uluhiyet, Mabudiyet, Fettahiyet, Rububiyet, Rahmaniyet, Rahimiyet hakikatlerini mükemmelen izah ettiği ve ubudiyeti bi hakkın ifa ettiği için Allah, Mabud, Fettah, Rab, Rahman isimlerine de mazhardır.
7. Üstad'ımız haşri tahkiki izah ve ispat etmesiyle İsm-i Azama, Kadir ve Muhyî isimlerinin külliyetine mazhar olduğunu da ima ile ifade etmektedir:
"Veraset-i Ahmediye (a.s.m.) ile Kadir ve Muhyi gibi isimlerin mertebe-i uzmâsına yetişmeyen, haşr-i âzamı ve kıyamet-i kübrâyı taklidî olarak kabul eder, 'Aklî bir mesele değildir.' der. Çünkü hakikat-ı haşir ve kıyamet, İsm-i Âzamın ve bazı esmanın derece-i azamının mazharıdır. Kimin nazarı oraya çıkmazsa, taklide mecburdur. Kimin fikri oraya girse, haşir ve kıyameti, gece gündüz, kış ve bahar derecesinde kolay görür, itminan-ı kalble kabul eder." (Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, İkinci Dal)
8. Haşrin ispatı sadedinde yepyeni bir izah tekniği kullanarak, Cenab-ı Hakk'ın isimlerinin hem izah ve ispatını ve hem de haşre delaletini mükemmelen ortaya koymasıyla o esmaya da mazhar olduğunu göstermiştir.
9. Tarikat ve tasavvufu ve muhabbet-i ilahiyenin dengeli okunmasını temin edecek eserler telif etmesi ve tasavvufun ruhuna nüfuz edip yaşaması hasebiyle Vedûd ismine de mazhariyetini gösterir.
10. Kader Risalesinde Mukaddir, Muhsi, Mürid gibi isimlerin izahını ve doğru okunmasına vesile olacak değerlendirmeleri yapması cihetiyle onlara da mazhardır.
11. Ene risalesinde Cenab-ı Hakk'ın bütün isim, sıfat ve şuunatının ene ve insanın nefsiyle anlaşılabilecek cihetlerini izah etmesi itibariyle de kendilerinin de bütün isimlere bu yolla da mazhar olduğunu akla ihsas etmektedir... Ayrıca Otuz Birinci Pencere'de de Cenab-ı Hakk'ın bütün isimlerini insanın nefsiyle ihsas ettiğini ifade edip onları da nefsinde yaşayıp mazhar olduğunu anlıyoruz.
Netice: Üstad Bediüzzaman Allah'ın lütuf ve ikramıyla, Kur'an'ı mükemmel yansıtan geniş bir eser ortaya koymasıyla, sünnete tam bir ittiba ile ayna olmasıyla, mükemmel tefekkür ve takvasıyla İsm-i Azama ve her ismin tecellisine mazhar olduğu kanaatindeyiz...
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü