"İşte, o vakıa-i hayaliyeyi, Allah hayretsin, bir iki kısmını ben tabir edeceğim; sair cihetleri sen kendin tabir et..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"O yolculuk ise, âlem-i ervahtan, rahm-ı mâderden, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, berzahtan, haşirden, köprüden geçen, ebedü’l-âbâd tarafına bir yolculuktur."
"O altmış altın ise, altmış sene ömürdür ki, bu vakıayı gördüğüm vakit kendimi kırk beş yaşında tahmin ediyordum. Senedim yok; fakat baki kalan on beşinden yarısını ahirete sarf etmek için, Kur’an-ı Hakîmin halis bir tilmizi beni irşad etti."(1)
Ortalama ömür 60 yıl oluyor; Üstadımız bu hayali vakayı gördüğünde 45 yaşlarında olduğu için ortalama ömründen geriye 15 yıl kalıyor. On beş yılın yarısı uyku, yeme, içme gibi temel ihtiyaçlara gider. Geri kalan yarısı da iman hizmetine ya da ibadete sarf eder demektir.
Ahirete sarf etmek deyince bunun içine farz ibadetler, nafileler, zikirler, iman hizmeti gibi akla gelebilecek bütün hayırlı işler girer. Bu hayırlı işlerden ne kadarını yapabilirsek bizim için o kadar kardır.
"O han ise, benim için İstanbul imiş. O şimendifer ise zamandır; her bir yıl bir vagondur. O tünel ise, hayat-ı dünyeviyedir. O dikenli çiçekler ve meyveler ise, lezâiz-i nameşruadır ve lehviyât-ı muharremedir ki, mülakat esnasında tasavvur-u zevaldeki elem kalbi kanatıyor, mufarakatinde parçalıyor, cezayı dahi çektiriyor."
"Şimendifer hademesi demişti: 'Beş kuruş ver; onlardan istediğin kadar vereceğim.' Onun tabiri şudur ki: İnsanın helal sa’yiyle, meşru dairede gördüğü zevkler, lezzetler, keyfine kâfidir; harama girmeye ihtiyaç bırakmaz."(2)
Tren, zaman oluyor; trenin her bir vagonu ise insana verilen her bir yıldır. Trenin içinden geçtiği tünel ise dünya hayatıdır. Zaman bir tren gibi mahlukatın ilk yaratılması ile başlar, en son durak olan Cennet ve Cehenneme kadar devam edip gider. İnsan da zaman treninin içinde bulunmasından dolayı, tren ile beraber tünelin yani dünya hayatının içinden hızla geçip gidiyor.
O dikenli çiçek ve meyveler ise; dünyanın meşru olmayan lezzet ve zevkleridir. İnsan gelip geçen bu hayat yolculuğunda, meşru olmayan lezzet ve zevklere bulaşır ise; lezzet almaktan çok, acı çeker. Zira dünya bir vitrin ve sergi yeridir, asıl kaynak ve tatmin olmak ise; ahiret hayatındadır.
Dünyanın nimetlerinin gelip geçici olması, insanın kalbini yaralayıp kanatıyor. Mesela, bir cinsi latifin suretine aşık oluyorsun ama,aşık olduğun o suret en fazla on yirmi yıl sonra zevale ve yokluğa gidiyor. Aşık efendinin en acı durumu, sevdiği ve aşık olduğu şeyin yok olup gitmesidir. Bunun gibi dünyanın bütün meşru olamayan lezzetleri sonunda insana acı ve azap veriyor.
Halbuki meşru lezzetler, insanın keyfine kafidir. İnsan bu kısa dünya hayatında, Allah için yaşasa ve onun sanatı namına mahlukatı sevse, meşru olduğu için çok ulvi lezzetler alacak, cennete gitmeden cennet hayatının numunesini burada hissedecek.
Trendeki hademe ise; helallerin içindeki cazibe, haramların içindeki dafia; yani iticiliktir. Allah her haramın içine bir azap ve sıkıntı koymuş ki, insanlar bu haramdan uzak dursunlar, her helal içine de saadet ve lezzet koymuş ki, insanlar helal ile iktifa etsinler.
Üstad Hazretleri helal içindeki cazibeyi, haram içindeki dafiayı hademe şeklinde tasvir edivermiş.
Dipnotlar:
1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas.
2) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Burada beş kuruş ver demek ne demek. Beş kuruş vermezse elinin parçalanması ne demek. Beş kuruş vermesi helal sa'y ise vermemesi nasıl olacak.. izah eder msnz?
İnsan bu dünya hayatındaki nimetleri hem Allah’ın bir ihsan ve ikramı olarak görüp hem helal ve meşru yolla bu nimetlerden istifade edip hem de cennetteki nimetlerin bir numunesi şeklinde telakki ederse o zaman ölüm insanın kalbini ve ruhunu parçalamaz hem haramların dünyevi ve uhrevi azaplarından da kurtulmuş olur.
İmansız birisi için ölüm dünya nimetlerinden (evladından, eşinden, dostundan, anne ve babasından, leziz yiyecek ve içeceklerden vesaire) ayıran bir ayrılık azabıdır ve kalpleri parçalıyor temsildeki elin parçalanması da bu anlamda kullanılıyor.
İmanlı olmak ve helal dairede kalmak insanın bu dünyasını da küçük bir cennete çeviriyor daha cennete gitmeden cennetin küçük bir misalini iman sayesinde dünyada yaşıyor. İmana ve helal daireye girmek ise hem çok basit hem çok ucuz hem çok kolay hem çok rahattır beş kuruş ifadesi de bu inceliğe işaret ediyor.
Mesela camiye gidip namaz kılmakta kalbin ve ruhun büyük bir huzuru ve manevi bir hazzı vardır üstelik bu işlem parasız ve kolaydır yani beş kuruş gibidir. Ama bir meyhaneye gidip cüzi bir lezzet almak için tomarla para harcarsın hem sağlığın gider hem aile hayatın bozulur vesaire.
Özetle beş kuruş tabiri imana girmenin ve helal dairede kalmanın kolay ve basit oluşuna işarettir. İmana kelime-i şehadet gibi küçük bir cümle ile giriliyor başka bir zorluğu ve masrafı yok.