"Kâinatın cennet-i âladaki ehl-i temaşaya sermedî manzaraları göstermek için mütemadiyen işleyen bir fotoğraf olması" ne mânaya geliyor? Cennet ehli neden dünya hâdiselerini temaşa ediyor?
Değerli Kardeşimiz;
Dünyada mütemadi bir tebeddülatın olmasının çok hikmetleri var. Bunlardan en mühimmi, Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini gösterip ilan etmesidir. Mevcudatı devamlı değişip tazelendiriyor. Ta ki dikkatler bu merkezde toplansın.
Sinema sahnelerinin sürekli değişmesi, hem maksadı göstermek, hem de seyircilerin dikkatini çekmek içindir. Yoksa tek ve sabit bir manzara bir müddet sonra seyircileri sıkar, bıkkınlık verir ve maksat ülfet perdesi altında gizlenmeye başlar.
Diğer bir hikmet ise, varlık sahnesine girmeyi bekleyen mevcudata yer açmak ve onların zaman sahnesine çıkmasını temin etmek için, devamlı değiştirip tazelendiriyor. Mânasını gösterip gidenlerin kaydedilmesi ise, diğer bir âlemde bir levha ve manzara olarak gösterilebilmesi içindir.
Demek her şeyin resimlerinin çekilmesi ve bir levha suretinde kaydedilmesi, bir cihetle o manzaraların beka kazanması ve daimî olma halleridir. Yani ahiret âleminde hatıra ve müze şeklinde muhafaza ediliyorlar. Muhafaza etmek, ahirette seyretmek içindir.
İnsanın, dünyada ülfet ve ünsiyet ettiği şeyleri cennette sinema şeklinde seyretmek istemesi, çok manidardır ve kuvvetli bir arzudur. Türkiye’deki tarihî eserleri görmek için dünyanın çeşitli yerlerinden insanların gelmesi, bu duygunun ne kadar esaslı olduğunu gösteriyor. İnsan da cennette dünya ve dünyadaki hâdiseleri bir müze tadında seyretmek isteyecektir. Bu yüzden, kâinatın her ahvali kayıt altına alınıyor.
İnsan dışındaki canlılar, ne kendilerinde ne de âlemde teşhir edilen İlâhî san’atları tefekkür etme istidadına sahip değillerdir. Zira bu ulvî vazifeler ancak akıl nimeti sayesinde yapılabilir. Mesela, bir koyun ne kendi bedenindeki mu’cize san’atları bilir, ne de dağlarda, denizlerde, semalardaki haşmetli icraatı temaşa edebilir. İnsan ise kendine ihsan edilen ve her biri bir kudret mu’cizesi ve İlâhî bir ihsan olan organlarını tanıdığı, her birinin vazifelerini bildiği gibi, güneşi, ayı, denizleri, ırmakları da tanır ve bilir. Onlarda sergilenen kudret mu’cizelerini ve rahmet hediyelerini hayret ve şükürle temaşa eder. Rıza dairesinde bir hayat geçiren insanlarda bu büyük ihsan çok daha ileri derecesiyle cennette de devam edecek ve mü’minler bu dünyadaki meyve ağaçlarına bedel, tuba-i cenneti seyredecekler, burada yedikleri bir kaşık bala karşı orada bal nehrine muhatap olacaklardır. Yani iman ve ibadet ile ömür geçiren ve bu dünyadan ahirete intikal eden mü’minlerden namaz, oruç, hac gibi ibadetler sakıt olacak ancak tefekkür, şükür, hayret gibi ubudiyet vazifeleri en ileri mânada devam edecektir.
Öyle ise;
"Hoş ve faideli bir tenezzüh yap, dön ve o güzel manzaraları irae eden ve güzelleri gösteren perdelerin kapanmasıyla akılsız çocuk gibi ağlama,.."
Tenezzühün bir mânası, “gezinti, kırlara çıkıp bir süre dolaşma”dır. İnsan bu kısa gezintiyi tamamladığında asıl yuvasına döner. Bu ifade dünya hayatı için zikredildiğine göre, geriye dönülecek yer âhirettir, cennettir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü