"Kudret hem basit, hem nâmütenâhi, hem zâtî; mahall-i taallûk-u kudret hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Kudret hem basit, hem nâmütenâhi, hem zâtî"(1)
Kudret hem basit: Kudretin basit olması, birkaç şeyden birleşerek bir araya gelmiş mürekkep bir sıfat olmaması anlamındadır. Malum birkaç şeyden birleşen şeyler ezeli ve ebedi olamadığı gibi, dağılmaya ve mertebeye de mahkumdurlar. Allah’ın kudreti, bileşmek ve mürekkep olmaktan pak ve temizdir, o basit ve tektir. (Basitlik teklik anlamında kullanılıyor.)
Hem nâmütenâhi: Allah’ın kudreti sınırlı ve sonlu olmaktan pak ve temizdir.
Hem zâtî: Allah’ın kudret sıfatı, ezelde ve ebette Allah ile vardı. Yani sonsuz kudret ile Allah’ın zatı ezeli ve ebedi olarak birbirleri ile beraber varlardı. Allah -haşa- bu kudret sıfatını sonradan ve başka birisinden kazanmış ya da almış değildir. Allah’ın sonsuz kudreti Allah’ın zatı ile kaim olup ezeli ve ebedidir, başlangıcı ve sonu yoktur. Mesela, insanın cüzi kudreti zati değil arizidir, yani bu cüzi kudret insana sonradan Allah tarafından verilmiştir. Ama Allah’ın kudreti onun zatı ile ezeli olarak kaim idi.
"... mahall-i taallûk-u kudret hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır. Büyük küçüğe tekebbürü, cemaat ferde rüçhanı, küll cüz'e nisbeten kudrete karşı fazla nazlanması olamaz."(2)
Allah’ın sonsuz kudreti mertebe ve dereceden münezzehtir. Yani sonsuz bir kudret karşısında her şey eşittir. Bir güneş ile atom zerresinin yaratılması ve idaresi, Allah’ın kudreti yanında aynı ve eşittir. Güneş ağırlık bakımından atoma nispetle, Allah’ın kudretini zorlayamaz, ya da zerre daha hafif olur, denilemez.
Mertebe ve derece, ancak cüzi ve sınırlı kudretlerde olur. Mesela; insandaki kudret kayıtlı ve sınırlı olduğu için, bir bardağı kaldırmak ile bir masayı kaldırmak arasında fark ve derece olur. Bardağı kaldırmak, insana daha hafif ve rahat gelirken, masayı kaldırmak daha ağır ve zor gelir.
Büyük küçük, geniş dar, ağır hafif, uzun kısa gibi kavramlar ve kayıtlar, Allah’ın sonsuz kudretinde geçerli değildir. Bu kayıtlar sadece cüzi ve nispi kudretler için geçerlidir. Bu yüzden, Allah’ın kudreti yanında bir baharı yaratmak ile bir çiçeği yaratmak eşittir. Baharı yaratırken çiçeğe nispetle daha fazla güç harcama diye bir şey yoktur. İkisi de aynı kudret ile yaratılıyor.
Öyle ise, Allah’ın kudretinde cennet ve cehennemi yaratmak ile dünyada bir bahçeyi yaratmak arasında fark yoktur. Dünyada hadsiz yaratma örneklerini görüp de "acaba haşir ve ahireti yaratabilir mi?" diye bir şüpheye kapılmak akıl karı değildir.
Bu manayı akla yaklaştırmak için Üstat, altı tane temsili zikreder:
Birinci temsil: Şeffafiyet sırrıdır: Güneş'in zatının bir küçük modelini ve sıfatlarını içinde barından tecellisi ve yansıması, denizin yüzünde de görünür, küçük bir damlanın içinde de görünür. Büyük, küçük onun için fark etmez. Güneş, deniz büyüktür diye ona fazla ışık ve yansıma göndermez, ona ayrı bir çaba sarf etmez. Damla ile deniz şeffaf, yani parlak olmasından, güneşin yansımasını kabul edip, ikisi de gösterirler. Fark büyüklük ve küçüklüktedir.
Güneş için, kendini o parlak yüzeyde göstermek açısından büyüklük ve küçüklük, deniz ile damla olması önem arz etmez, ikisi de aynıdır. Denizde görünmesi ile, damlada görünmesi güneş açısından eşittir. Aynen bu güneş misalindeki gibi, Allah’ın, kudreti nazarında büyük bir yıldız ile küçük bir atom eşittir. Onun kudretine yıldız ağır gelmez, atom ile aynıdır. Ağırlık ve hafiflik derecesi onun kudretinde yoktur. Kainatın bütünü ile, bir parçasının yaratılmasında kudret açısından bir fark bir zorlanma yoktur.
İkinci temsil: Mukabele sırrıdır: İnsanlardan oluşan büyük bir daire ve halka düşünelim. Bu daire ve halkanın merkezinde de bir adam farz edelim. Elinde de bir mum olsun. Etrafında halka ve daire çizmiş olan insanların elinde de birer ayna varsayalım. Merkezdeki adamın mum ile verdiği ışık, nasıl etrafındaki her bir aynada bölünmeden parçalanmadan ve zahmetsiz olarak görünür ve tecelli eder. Zira hepsi merkezin tam karşısında ve konumları hep aynı olmasından merkeze olan nispetleri eşit ve aynıdır.
Aynen bu misaldeki gibi Allah’ın kudreti merkezde gibi, bütün mahlukat ise ona nispeten aynı bir konumda durmasından ve mukabil bir yerde olmasından, mahlukatın büyük ve küçük, ağır ve hafif durumları onun kudretine zorluk çıkarmaz, engel teşkil etmez. Bir ile bin, eşit hükmünde olur.
Üçüncü temsil: Muvazene sırrıdır: Çok büyük ve hassas bir tartı düşünelim. İki kefesi (gözü) var, bu kefeler dağı da tartar, küçük bir atom zerreciğini de tartar bir mahiyettedir. Önce terazinin iki kefesine aynı ağırlıkta iki dağı koysak, ikisi eşit olduktan sonra, küçük bir dokunmakla dağın biri göğe çıkar, diğeri zemine iner. Sonra o çok hassas kefelere atom zerrelerini koysak, terazi yine dengede olur ve dağa sarf ettiğimiz aynı küçük dokunuşu bu kez de atomlara yapsak, aynı dağdaki gibi biri göğe çıkar, diğeri zemine iner. Denge ve terazi sırrı ile aynı dokunuşla dağ ile atom eşitlendi, dağa daha fazla güç kullanmaya ihtiyaç yok, ikisi de müsavidir.
Aynen bu misaldeki gibi; bütün mahlukat büyük-küçük, ağır-hafif, fark etmeden mümkinat terazisindedir, yani; var olmak terazinin bir kefesi, yoklukta kalmak terazinin diğer kefesi, kudret ise; bu dengeyi bozan bir dokunuş hükmündedir. Mesela; bir dağ var ve yok olma noktasında eşittir, bir dokunuşla varlık sahasına çıkar, bir atom zerreciği de aynı dağ gibi; varlık ve yokluk dengesinde bir dokunuşla varlık kazanır, ikisi de eşittir; kudret nazarında ikisi de bir dokunmak ile var olur.
Dördüncü temsil: İntizam sırrıdır: Bir usta büyük ve gerçek bir gemi ile oyuncak bir gemi yapsa ve ikisini de intizam ve sistem ile kolay çalışır bir vaziyete soksa, yani ikisi de bir düğme ile çalışsa, ikisinin de çalışıp hareket etmesi tek dokunuşla oluyor. Büyük küçük, gerçek- oyuncak durumu hiç fark etmiyor. Bir çocuk bu intizam sırrı ile, koca bir gemiyi de bir düğmeye dokunmak ile çalıştırır, küçük bir oyuncak gemiyi de aynı dokunmak ile çalıştırır.
Aynen bu misaldeki gibi; Allah, kainattaki her şeyin plan ve projesini kader levhası olarak tasarladı ve yaratma kıvamına soktu, aynı misaldeki gibi; bir dokunmak ile çalışan gemi vaziyetine getirdi. Kudret ise; görünmeyen mürekkeble yazılmış yazının üstüne, az bir dokunuşla görünmesi gibi, bu tasarlanmış intizamı ve kurulmuş eşyaya bir dokunuşla varlık sahasına çıkarıyor. Büyük ve küçük, ağır ve hafif, bu intizam sırrından dolayı, Allah’ın kudreti nazarında fark etmiyor.
Beşinci temsil: Tecerrüd sırrıdır: Bir sınıftan, bir mahiyetten olan şeyler, kendi aralarında birbirlerine hükmedip, kolay iş göremez ama; bu sınıf ve mahiyetten, soyut ve bir üst makam ve mevkide olan başka bir mahiyet, kendi altındaki şeyleri kolay ve rahat tedbir edip yönetebilir. Mesela; rütbeleri aynı ve sınıfları bir olan erler, kendi aralarında birbirlerine intizam vermesi çok zor ve müşküldür ama; bu sınıftan ve rütbeden olmayan bir uzman çavuş, onları rahat ve kolayla idare eder, bir er ile yüz bin er fark etmez, o alt sınıfın zorluklarından, o uzman çavuş soyutlanmıştır. Cılız ve zayıf bir er ile, kuvvetli ve iriyarı bir er komutanı karşısında eşittir, zira ikisinin de sınıf ve mahiyeti aynıdır.
Aynen bunun gibi; Allah’ın kudreti bütün mahlukatın cinsi ve mahiyetinden mücerred ve münezzeh olmasından, onların üstünde olmasından ve onların sınıfından olmamasından, mahlukatın kendi içindeki kayıt ve arızalar büyük-küçük, ağır-hafif gibi durumlar, Allah’ın zati kudretine engel ve zorluk çıkaramazlar. Bir hamsi ile bir balina, ikisi de aynı sınıf ve mahiyette olmasından, Allah’ın kudreti karşısında aynıdırlar.
Altıncı temsil: İtaat sırrıdır: Bir orduda bütün askerler komutanına tam bir itaat içinde olmasından dolayı, bir emir ile bir asker de harekete geçer, bin asker de harekete geçer, ağızdan çıkan komut hepsine aynıdır. Komutan yüz bin askeri bir tarafa alsa, bir askeri de beri tarafa alsa, bir komut verse o komut bir askeri de harekete geçirir, aynı komut yüz bin askeri de harekete geçirir, zira itaat sırrı her ikisi için de aynıdır, yüz bin asker için ayrı ve daha güçlü bir komuta ihtiyaç yoktur.
Aynen bunun gibi; mahlukatta her şey, Allah’ın kudretine karşı tam bir itaat ve inkiyat içinde olmasından dolayı, bir ile bin, O’nun kudretine aynıdır. Güneş, büyüklüğüne güvenip itaat zincirinden çıkamaz, zerre küçüklüğü ile kudretin nazarından saklanamaz.
Dipnotlar:
(1) bk. Sünuhat, Kur'an'da Mübalağa, Mücazefe Yoktur.
(2) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü