Kur'an'ın, rububiyyetin en yüksek mertebesinden çıkması ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Kur’ân, İsm-i Âzamdan ve her ismin âzamlık mertebesinden gelmiş. Hem bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah’ın kelâmıdır. Hem bütün mevcudatın ilâhı ünvanıyla Allah’ın fermanıdır. Hem semâvât ve arzın Hâlıkı haysiyetiyle bir hitaptır. Hem Rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir. Hem saltanat-ı âmme-i Sübhâniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir. Hem rahmet-i vâsia-i muhîta noktasında bir defter-i iltifâtât-ı Rahmâniyedir. Hem Ulûhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır."

"Hem İsm-i Âzamın muhitinden nüzul ile Arş-ı Âzamın bütün muhâtına bakan, teftiş eden hikmetfeşan bir kitab-ı mukaddestir. İşte bu sırdandır ki, 'Kelâmullah' ünvanı kemâl-i liyakatle Kur’ân’a verilmiş."(1)

Bu tarif ve ifadede Kur’an’ın geliş noktasından ne kadar kuvvetli, ne denli yüksek ve ulvi bir kitap olduğu nazara veriliyor. Bu ibarelerde Kur'an me’haz ve menba noktasından tarif ediliyor.

Kur’an öyle bir kitap ki, bütün isimlerin âzamî mertebesinden ve ism-i âzamdan kaynayıp nüzul ediyor. Bu yönü ile Kur'an bütün âlemlerin ve bütün hakikatlerin Rabbi unvanı ile insanlığa hitap ediyor. Diğer semavî kitaplar ve sahifeler ise, belli isimlerin tecellisi olduğu ve belli kavimlere hitap ettiği için Kur’an gibi küllî ve cihanşümul olamıyorlar, makam ve kaynak olarak Kur'an’a yetişemiyorlar.

Hazret-i İsa (as)'da Allah’ın diğer isimleri ile beraber Kâdir ismi galiptir; Hazret-i Musa (as)'da Mütekellim ismi, diğer peygamberlerde başka isimler... Ama Peygamber Efendimiz (a.s.m)'de Allah’ın bütün isimleri en âzamî, en mükemmel ve itidal üzere tecelli etmiştir. Aynı şekilde Kur’an'da diğer kitaplara nisbetle Allah’ın bütün isimlerinin tecellisidir. Bir ismin manası Kur’an’ı esir alıp sair isimleri kendine tâbi kılmamıştır. Her isim mükemmel bir ahenk ile manalarını azamî makamdan icra etmişler. Bu sebeple Kur’an her kabiliyette ve her meşrebte olan insanları ihata ve terbiye edebilir bir mahiyettedir.

Nasıl bir âlim, talebelerinin seviyelerine göre hitap eder. Talebelerinden bazısına basit bir seviyede konuşurken, bazılarına daha üst perdeden konuşur. Zira o talebe ilmin bütün derinliklerini ve ağırlıklarını kabul edecek bir seviyeye gelmiştir. Aynı şekilde Kur’an da peygamberlerin en üstünü olan Peygamber Efendimize (a.s.m) bir hitaptır. Onun ümmeti de insanlık içinde en kâmil ve en mümtaz bir ümmet olduğu için, Allah Kur’an’ı bütün isimlerinin en azamî mertebesinden yansıtıyor ve öyle hitapta bulunuyor.

İnsanlığın hitaba kabiliyetleri her devirde farklılık arz eder.
Mesela, Hazret-i İsa’ya (as.) gönderilen İncil’deki, iman, ahlâk, fazilet, irşad, hikmet ve irfan gibi birçok hakikatler, Tevrat’tan daha muhtevalıdır.

Zaman geçtikçe insanların ilimleri ve tecrübeleri inkişaf ederek terakki ettiğinden, sonra gelen her dinin de önceki dinden daha kâmil ve daha muhit olması hikmetin muktezasıdır.

“Geçmiş peygamberler ümmetlerine Kur’ân gibi izahat vermediklerinin sebebi, o devirler beşerin bedeviyet ve tufuliyet devri olmasıdır. İbtidaî derslerde izah az olur.” (Şualar)

İnsanlığın en mükemmel hitaba kabil olduğu devir; Resul-i Ekrem Efendimizin (sav.) zamanıdır. Bu sebeple Kur’ân da kelamlar içinde en geniş ve en şümullü bir kelamdır.

Allah’ın kelamında, hususiyet ve umumiyet noktasında çok makam ve mertebeler vardır. Allah’ın cansız varlıklardan tut, ta insanlara kadar her taife ile bir çeşit konuşması vardır. Ama bu konuşmaların dereceleri ve mertebeleri muhteliftir. Kimisi hususi, kimisi umumi, kimisi bir ismin gölgesinde, kimisi birçok ismin gölgesinde Allah’ın kelamına mazhar oluyor. İşte bu muhtelif konuşmalar içinde en azamisi, en küllîsi ve bütün isimlerin azamî tecellisine mazhar olan Kur'an'dır. İşte bu tarifte bu nokta nazara alınıyor.

Mesela, eski ümmetler âdeta ilkokul seviyesinde olduklarından dolayı haşrin en azamî mertebesi değil, belli anlaşılır seviyeleri telkin edilmiş. Ama Kur’an'da -muhatapları Üniversite ve daha yüksek seviyede oldukları için - haşrin en azamî mertebesi olan "Bir sineğin ihyası ile bütün canlıların ihyası onun kudretinde aynıdır" denilerek, hitap en üst seviyeden yapılmış. Kudret sıfatı en azamî bir hitap ile bize takdim edilmiş.

Nasıl ki bir ilkokul talebesine logaritma dersini vermek uygun olmaz ise, kâinattaki tekâmül kanunu mucibince eski ümmetlere isimlerin azamî makamlarını telkin etmek de uygun olmaz. Bu sebeple eski İlahi kitap ve suhuflarda Allah’ın isimleri en alt makamları ile izah edilmiştir. Kur’an'da ise muhatabın seviyesine göre çıta ve seviye yükselerek Allah’ın isim ve sıfatları en üst perdeden izah edilmiştir.

Bütün bu makamlara göre konuşmalar terbiyenin mühim birer esasıdırlar. Bu yüzden, Kur’an terbiye ve rububiyet noktasından en yüksek perdeden ve en büyük makamdan hitap ediyor ve insanlığın her çeşit tabakasını ayrı ayrı terbiye ve ıslah ediyor. Birisine konuşurken diğerini ihmal etmiyor. En yüksek terbiye esası, her çeşit muhatabı kendi makamında terbiye ve ıslah etmektir ki, Kur’an bu hususta zirvededir, benzersiz ve emsalsizdir.

(1) bk. Sözler, On İkinci Söz.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 5.418
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Ziyaretçi (doğrulanmadı)
"en yüksek terbiye esası, her çeşit muhatabı kendi makamında eğitmek ve ıslah etmektir ki kur'an bu hususta zirvededir" harika bir izah teşekkürler
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...