Levh-i mahfuzun ve İmam-ı Mübin’in eşyadaki cilvesi ile maddiyunların tabiatı tariflerinin münasebetini biraz daha açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Bütün eşya, ilim ve hikmetle dokunmuşlardır. Bütün fennî ilimler kâinattaki bu ilim tezahürlerinin tefsirinden başka bir şey değildir. Maddiyyunlar kâinat kitabını dolduran bu ilimlerin, kitabın yapraklarından tabiî olarak çıktığını vehmeder ve bir yaratıcıyı kabullenmek istemezler. Hâlbuki bütün bu manalar “İmam-ı Mübin’in düsturları ve imlâsı tahtında” tezahür etmişlerdir. Camit, akılsız, şuursuz maddenin ve onlardan teşekkül eden tabiatın ilim ve hikmetten ne kadar uzak oldukları malumdur.
Cenab-ı Hak, ilim ve hikmetle dokuduğu bu mahlukatını levh-i mahfuzda manevi kader kalemiyle yazmış ve bir çeşit muhafaza etmiştir. Bir kayıt ve muhafaza defteri olan levh-i mahfuzun eşyanın yaratılmasında bir tesiri olduğu düşünülemez.
Üstadımız bu konuda;
"Evet, akılları gözlerine sukut etmiş maddiyyunların hikmetsiz hikmetleri, abesiyet esasına istinad eden felsefeleri nazarında tesadüfle bağlı olan tahavvülât-ı zerrâtı bütün düsturlarına üssü'l-esas tutup, masnuat-ı ilahiyeye masdar göstermişler. Nihayetsiz hikmetlerle müzeyyen masnuatı hikmetsiz, manasız, karma karışık bir şeye isnad etmeleri ne kadar hilâf-ı akıl olduğunu, zerre miktar şuuru bulunan bilir."(Sözler, Otuzuncu Söz, İkinci Maksat)
diyerek, ilahi ilim ve hikmeti göstermek ve ayna olmak için, istihdam edilen ve her biri mükemmel bir sanat eseri olan mevcudatın akılsız, kör, sağır ve şuursuz tabiat ve tesadüf gibi şeylere isnat edilemeyeceğini bedihi bir şekilde ortaya koymaktadır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü