Meleklerin nefs-i amellerinde bir zevk-i mahsusalarının bulunmasını ve nefs-i ibadetlerinde derecatlarına göre tefeyyüzlerinin olmasını izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Nefs-i amel, “işin bizzat kendisi” demektir. Yapılan bir işten alınan zevk iki yolla olur. Birisi, o işten alınacak ücret dikkate alınır ve onun hayaliyle o iş zevkle yapılır.
Diğeri ise, işi yapmaktan bir zevk duyulur. Bu sayede, o iş sevilerek yapılır. Meleklerin, amellerinden ve ibadetlerinden aldıkları zevk ve feyiz bu ikinci gruba girer.
İnsanların işlerinden bir misal verelim. Bir mühendisten büyük bir ücret karşılığında bir plan çizmesi istenir. O mühendis plan üzerinde zevkle ve şevkle çalışır. Bu zevkin kaynağı o işten kazanacağı gelirdir.
Öte yandan bir ressam, hiçbir ücret karşılığı olmaksızın, sadece resme olan düşkünlüğünün sevkiyle bir resim üzerinde çalışır. Bu çalışmadaki zevkin kaynağı, resim yapma işinin bizzat kendisidir.
İşte meleklerin amellerinde ve ibadetlerinde bu ikinci şık söz konusudur. Allah’ın emrettiği işleri görmek ve ona ibadet etmek, o nurani varlıklar için büyük bir zevktir.
İbadetin zevkine eren ve namazını cennet ve ebedî saadet için değil, sadece Rabbinin rızası için kılan, onun huzuruna çıkıp, ona hitap etmenin manevi zevkini tadan insan-ı kâmillerin ibadeti de o meleklerin ibadeti gibidir. Hatta onlardan çok daha ileri olabilir.
Meleklerin derecesi kesbi değil vehbidir, yani bu dereceyi kendileri kazanmıyorlar, Allah ihsan ediyor. Allah, her bir meleği vazifesine muvafık bir şekilde yaratmıştır. Mesela, arşa vekâlet eden melek ile bir kar tanesine müekkel melek aynı cinsten değildir. Bu yüzden bütün meleklerin derece ve makamları bir tarağın dişleri gibi müsavi değildir.
Meleklerin makamlarının farklı olması, yaptıkları ibadetlerden aldıkları feyzin de farklı olmasını netice verir...
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü