Miraç Risalesindeki "Emanet" , "Anahtar" ve "Nur"dan maksat nedir?
Değerli Kardeşimiz;
Peygamber Efendimiz (asm)'in miracda mahlukat namına Allah’a takdim ettiği en büyük emanet, mahlukatın hâl ve kal dili ile yapmış oldukları ibadet ve dualardır. Resul-i Ekrem Efendimi (asm.), bütün mahlukatın müşterek arzu ve isteklerini, kendi talep ve istekleri ile beraber mi'racta Allah’a takdim etmiştir. Mahlukatın en büyük talebi ise bekadır.
Kâinatın rengini değiştirecek nur ise iman ve ibadet nurudur. Evet, iman ve ibadet öyle bir nurdur ki, her şeyin hakikati ve sırrı ancak bu nurlar ile anlaşılır. Mi'racın semeratında bu nur ile âlemin şeklinin nasıl değiştiği anlatılmaktadır.
Mesela, ölüm mahlukatın canını acıtan en büyük bir hadisedir. Ölümün mahiyetinin ne olduğu bilinmez ise, mahlukat ölümün dehşetinden sürekli muzdarip olacaktır.
Burada geçen emanet, kanaatimizce Peygamber Efendimiz (asm)'in âlemlere rahmet olmasıyla alakalıdır. Onun bu mi'racı şahsi bir yükseliş olmakla beraber, bütün varlık âlemini ilgilendirmektedir. Çünkü o (asm), dergâh-ı İlahide ümmetin elçisidir.
Anahtar ise, iman ve namaz gibi esaslar olarak görülebilir.
Bir başka açıdan, iman ve İslam hakikatlerinin tümü, hem birer emanet hem birer nur hem de birer anahtar şeklinde anlaşılabilir.
İşte Peygamber Efendimiz (asm)'in beraberinde getirdiği iman ve ibadet nuru, her şeyin içyüzünü çözdüğü gibi ölümün de hakikatini çözüp, mahlukatın karanlık rengini nurani bir renge çeviriyor. Allah Resulü (asm) miracda, insanların ölümden sonra ebedî olarak yaşayacakları bütün mekânları gezip, görmüş, bizlere haber vermiş ve âlemimizi değiştirmiştir.
Peygamber Efendimiz (asm)'in zatı ve nuru şu kâinatın yaratılmasına sebep olduğu gibi, onun dua ve ibadetleri de ebedî âlemlerin anahtarı ve kapısı hükmünde olmuştur.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
RABBİM SİZDEN ÇOKÇA RAZI OLSUN AMİN...
4.esastaki meyvelerde nur, anahtar ve emanetin ne olduğu anlaşılabilir.
1.meyvede, nura; 2.meyvede, emanete; 3.meyvede, anahtara işaret ediyor.
Birinci Meyve: Erkân-ı imaniyenin hakaikını göz ile görüp, melaikeyi, Cennet'i, âhireti, hattâ Zât-ı Zülcelal'i göz ile müşahede etmek; kâinata ve beşere öyle bir hazine ve bir NUR, ezelî ve ebedî bir hediye getirmiştir
İkinci Meyve: Sâni'-i Mevcudat ve Sahib-i Kâinat ve Rabb-ül Âlemîn olan Hâkim-i Ezel ve Ebed'in marziyat-ı Rabbaniyesi olan İslâmiyet'in -başta namaz olarak- esasatını, cin ve inse hediye getirmiştir ki; o marziyatı anlamak, o kadar merak-aver ve saadet-averdir ki, tarif edilmez
Üçüncü Meyve: Saadet-i ebediyenin definesini görüp, ANAHTARını alıp getirmiş; cin ve inse hediye etmiştir
Emanet, Nur, Anahtar
31. Söz Mirac risalesi dikkatlice incelendiğinde özellikle aşağıda bahsi geçen Risale-i Nur daki diğer bahislerin bir nevi hülasasıdır denilebilir. Mutlaka sadece kendinde bulundurduğu ve tafsilatıyla beyan edilen meseleleri de bulunmaktadır. Atfedilen yerlerin bazıları şunlardır:
10. Söz 2. İşaret, 11. Söz, 12. Söz 4. Esas, 15. Söz, 16. Söz 3. ve 4. Şua, 24. Söz 1. ve 2. Dal, 25. Söz 2. Şule, 29. Söz, 24. Mektup 2. Zeyl vb.
Bu nedenle üstadımız İlm-i beyan da tafsilatıyla izah edilen istiare tarikini diğer sözlerde kullandığı gibi 31. Söz'de de aynı manayı ihtiva ederek istimal etmektedir. Eğer bizler diğer yerlerdeki kullanılan manayı keşfedersek buradaki manayı ya da teşbihi anlamış oluruz diyebiliriz.
Cay-ı dikkat bir husus da şudur ki: Bazen aynı kelime farklı yerlerde farklı anlamlarda da kullanılabiliyor. Örneğin anahtar gibi. Şimdi risalelerde geçen yerlere bakalım.
Hem o nazik, kıymettar âletler, mizanlar, istimal edilecek şahane madenler ve işler bulmadığından bütün bütün kıymetten düşecekler. Hem idare ve muhafaza zahmeti ve külfeti başınıza kalacak.
Hem emanette hıyanet cezasını göreceksiniz. Ve o çiftlikler, makineler, âletler, mizanlar ise senin daire-i hayatın içindeki mâmelekin ve o mâmelekin içindeki cisim, ruh ve kalbin ve onlar içindeki göz ve dil, akıl ve hayal gibi zahirî ve bâtınî hâsselerindir.
Hayat-ı ebediye esasatını ve saadet-i uhreviye levazımatını tedarik etmek için verilen akıl, kalp, göz ve dil gibi güzel hediye-i Rahmaniyeyi..
Senin vücudunda konulan duygular terazileriyle rahmet-i İlahiyenin hazinelerinde iddihar edilen nimetleri tartmaktır ve küllî şükretmektir. Senin hayatına verilen cüz'î ilim ve kudret ve irade gibi sıfat ve hallerinden küçük numunelerini vâhid-i kıyasî ittihaz ile Hâlık-ı Zülcelal'in sıfât-ı mutlakasını ve şuun-u mukaddesesini o ölçüler ile bilmektir.
Mesela sen, cüz'î iktidarın ve cüz'î ilmin ve cüz'î iraden ile bu haneyi muntazam yaptığından şu kasr-ı âlemin senin hanenden büyüklüğü derecesinde, şu âlemin ustasını o nisbette Kadîr, Alîm, Hakîm, Müdebbir bilmek lâzımdır.
Evet, hakiki terakki ise insana verilen kalp, sır, ruh, akıl hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek her biri kendine lâyık hususi bir vazife-i ubudiyet ile meşgul olmaktadır.
Emanet kelimesi genel anlamda bize verilen zahirî ve bâtınî hasselerimizdir diyebiliriz.
İman nasıl ki bir nurdur, insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektubat-ı Samedaniyeyi okutturuyor. Öyle de kâinatı dahi ışıklandırıyor. Dünyayı da her tarafı karanlık, kesif bir zulümat istila etmişti. Güya onun kırılması, dünyayı ışıklandıran büyük elektrik lambasının düğmesine dokundum gibi birden o zulümat boşandı. Her taraf o lambanın nuru ile doldu.
Eğer hidayet-i İlahiye yetişse, iman kalbine girse, nefsin firavuniyeti kırılsa, Kitabullah'ı dinlese, o vakıada ikinci halime benzeyecek. O vakit birden kâinat bir gündüz rengini alır, nur-u İlahî ile dolar.
Risalelerde dünya kelimesi genel itibariyle kainat anlamında da kullanılmaktadır.
Nur kelimesi hem insanı hem de kainatı ışıklandıran iman kelimesine ithafen kullanılıyor diyebiliriz.
İşte Rabbimizi bize tarif eden Kur'an-ı Hakîm; şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi... Şu sahaif-i arz ve semada müstetir künuz-u esma-i İlahiyenin keşşafı... Şu sutur-u hâdisatın altında muzmer hakaikın miftahı...
Hem o melek, cinn ve beşerin seyyidi olan zât, şu kâinat ağacının en münevver ve mükemmel meyvesi ve rahmet-i İlahiyenin timsali ve muhabbet-i Rabbaniyenin misali ve Hakk'ın en münevver bürhanı ve hakikatın en parlak siracı ve tılsım-ı kâinatın miftahı ve muamma-yı hilkatin keşşafı..
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
Kur'an'ın bir hülâsası ve bir fihristesi ve miftahı olduğunu gösterdiği gibi arştan ferşe kadar uzanmış bir hatt-ı kudsî-i nurani olmakla beraber saadet-i ebediye kapısını açan bir anahtar ve her mübarek şeye feyz ve bereket veren bir menba-ı envar olduğunu beyan eder.
Hazine-i rahmetin en kıymettar pırlantası ve kapıcısı Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm olduğu gibi en birinci anahtarı dahi Bismillahirrahmanirrahîm'dir. Ve en kolay bir anahtarı da salavattır.
Kâinatın miftahı, anahtarı insanın elindedir. Âlemin kapıları açık ise de manen kapalıdır. Cenab-ı Hak bütün o kapıları ve kenz-i mahfîyi açan "ene" namında bir miftahı insanın eline vermiştir.
Ene, künuz-u mahfiye olan esma-i İlahiyenin anahtarı olduğu gibi kâinatın tılsım-ı muğlakının dahi anahtarı olarak bir muamma-yı müşkül-küşadır, bir tılsım-ı hayret-fezadır.
Görüldüğü gibi risalelerde anahtar ya da miftah kelimesi farklı manalarda kullanılmıştır. Bunlar, Kur'an, Resul-ü Ekrem kendisi ya da zatı, Bismillah kelimesi, Salavat, Ene vb dir. Fakat yine 31. Söz de geçen bir cümle aslında kelimenin hangi anlamda kullanıldığını biraz daha açmaktadır.
Saadet-i ebediyenin definesini görüp, anahtarını alıp getirmiş; cin ve inse hediye etmiştir. Resul-i Ekremin miracdan bizlere getirdiği hediye nedir? Dersek sualin cevabını buluruz!
Sâni'-i mevcudat ve Sahib-i kâinat ve Rabbü'l-âlemîn olan Hâkim-i ezel ve ebed'in marziyat-ı Rabbaniyesi olan İslâmiyet'in –başta namaz olarak– esasatını, cin ve inse hediye getirmiştir ki o marziyatı anlamak, o kadar merak-âver ve saadet-averdir ki tarif edilmez.
Anahtar kelimesi, başta namaz olarak esasat-ı İslamiyyedir. Burada tespit edilen manalarda belki isabet etmemiş noktalar bulunabilir. İhvanlardan nazar-ı müsamaha ile bakmalarını rica ederim.