"Müşahhas olan bir şeyin umumî bir mefhumla mülâhaza edildiğine binaen, Zât-ı Akdes de müşahhas olduğu halde, Vâcibü’l-Vücud mefhumuyla tasavvur edilebilir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Zat-ı Akdesin şahs-ı ilahisi vardır. Yani Peygamber Efendimiz (a.s.m) kâbe kavseynden gördüğü ve temaşa ettiği tecelliyat anlamında, şahsiyeti ilahiyesi vardır. Ancak bunun idraki, ihatası ve mahiyetinin bilinmesi mümkün değildir. Bu gibi ihata edilemeyen ve mahiyeti idrak edilemeyenler, muşahhas olarak tayin ve tesbiti mümkün olamayacağından, umumi mefhum ve mülahazalarla ifade edilirler.
Çünkü bir taraftan imtihan, iman ve marifet noktasında; kabul etme ve bilme mecburiyeti var. Bir taraftan da iman edilecek ve bilinecek olanın; mahiyetinin, zatının ve hakikatinin kapalı, örtülü bir özelliği vardır. O halde ulvilik, kutsiyet ve yüceliklerin; idraklere ve ihataya sığmaması bir hakikat olmakla beraber, ona iman edip kabul etmek de bir vazife ve sorumluluktur.
İşte Zat-ı İlahiye muşahhas olmakla beraber; idrak ve ihatayı aşan bir mahiyet olduğundan ancak; umumi bir mefhum olan Vacibü'l-Vücud unvanıyla iman ve marifet nazarına görünebilir ve bu manada tefekkürü caizdir. Muşahhas olan şahsiyet-i ilahiyenin tefekkürü yasaktır. O manada akla gelen her şey şirki işmam eder.
Bütün mahlukat; varlığı yokluğu eşit olan imkan mertebesinde bir vücuttur. Allah’ın muradı ile yokluk karanlıklarından varlık alemine gelirler. Cenab-ı Hak ise; öyle bir murada ihtiyacı olmayan; varlığı vacib, ezeli ve ebedi olan zattır.
Muazzez Üstadımız bu mezkur hakikati, müşahhas olan şeylerin umumi mefhumlarla ifade edileceğini nazara vererek; bu vesileyle şahsı bilinmeyen ve görünmeyen ve ihata edilemeyen şeyleri; kabul etmeme ve reddetme anlayışının yanlış olduğunu ifade etmek istiyor.
Çünkü bizler şahsiyetini ve varlığını çok iyi bildiğimiz eşyayı umumi mefhumlarla izah ediyoruz. Mesela, çok tanıdığımız; adını, şanını, şeklini bildiğimiz Ahmet isimli bir şahsa; bazen de kardeşimiz Ahmet değil de o kardeşimiz veya şu zat veya dostumuz veya o insan anlamında umumi ifadelerle o muşahhas şahıstan bahsedebiliriz.
Madem ki şahsiyetini yakinen bildiğimiz şeyleri dahi, umumi mefhumlarla ifade edebiliyor isek; Cenab-ı Hakk'ın da bilemeyeceğimiz ve kavrayamayacağımız ilahi şahsiyeti olduğu halde; bu şahsiyet hakkında tefekkür şirk olacağından; tefekkürü serbest ve caiz olan vacibü'l-vücud mefhumu ile zatı ilahiye ifade ve tefekkür edilebilir.
Vücud sıfatının sıfat-ı ayniye olması Cenab-ı Hakk'ın zatını ifade etmesi ile ilgilidir.
Çünkü Allah’ın vücudu Vacibü'l-Vücuttur. Vacibü'l-vücud olan tek zat da O dur. Vacibü'l-vücud mefhumu Allah’ın zatını ifade etmesi cihetiyle, zatı ise; bütün kemal sıfatlarla muttasıf ve noksanlardan beri olduğundan, bütün isim ve sıfat-ı İlahiyeyi cami olduğundan, Vacibü'l-Vücud olan ifade ile sadece zatı ilahiye kastedilmektedir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü