"Kur'an müşahhas olduğu halde, efrat sahibi olan külli gibi tarif edilir." cümlesini misal verip izah edebilir misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Kur'an müşahhas olduğu halde, efrad sahibi küllî gibi tarif edilmesi şöyle anlaşılabilir:

Varlıklarda küll ve cüz, küllî ve cüz’î olma hususiyeti vardır. Daha ziyade maddî olan varlıklar, küll ve cüz olarak tabir edilir. Cüz küllün bir parçası olduğu halde, küllün ekser hususiyetlerini taşımaz. Mesela, bir apartmana bütün olarak baktığımızda o apartman bir kül'dür. Ama o apartmanın her bir paçası apartmanın cüzleridirler. Ama hiçbiri tek başına apartmanın tüm hususiyetlerini taşımaz.

Ama cüz’î ve küllî bunlar gibi değildir. Cüz'î küllînin tümünü veya ekser hususiyetlerini taşıyabilir. Mesela, Üstadımızın dediği gibi;

Mesela iğne gibi bir balık, balina balığı gibi o mahiyet-i mücerredeye maliktir. Bir mikrop, bir gergedan gibi mahiyet-i hayvaniyeyi taşıyor."(Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat)

Bu temsilde de yine ilahî kudrete nisbeten, az ile çoğun, fert ile cemaatin bir farkı olmayacağına başka bir misal verilmiş oluyor. Şu var ki, bu misal, doğrudan ilahî kudret hakkında kullanılamaz. Zira “teşahhusattan mücerred bir mahiyet” mahlûk değildir, mücerred bir manadır. Kudret, o mahiyetin cüz’î fertlerine taalluk eder. Mesela, balık kelimesi bir cins ismidir, bir mahiyetin unvanıdır; küllî bir mana taşır ve bu mana mahlûk değildir. Ancak bu küllî manayı taşıyan cüz’î fertler, yani bildiğimiz bütün balıklar müşahhastırlar; hariçte vücutları vardır, mahlûkturlar. İşte bir tek balığa da balık denir, binlerce ve milyarlarca balığa da yine balık denir. Burada bir ile milyarın farkı yoktur.

Üstad Hazretleri burada, Allah’ın sonsuz kudreti için azla çoğun, fertle cemaatin farkı olmadığına mahiyetler âleminden bir misal vermiş oluyor.

Eşyanın ilm-i İlâhîdeki hallerine “mahiyet” denilir. Bu ilmî vücutlara Muhyiddin Arabî Hazretleri "âyan-ı sabite" demiştir. İlmî vücutlar mahlûk değildirler, ancak kudret dairesine çıktıklarında mahlûk olurlar ve “hakikat” adını alırlar.

Buna göre, Allah’ın ilmindeki mahiyetler esma-i İlahiyenin gölgeleri, ilim dairesinden kudret dairesine geçenler ise gölgelerin gölgeleridir.

Kur'an-ı Kerim de tek bir kitap olduğu halde, ihtiva ettiği dört esas maksadıyla bütün surelerinde, ayetlerinde, cümlelerinde hatta kelimelerinde müşahede edilebilmektedir. Sanki Kur'an’ın her bir suresi, ayeti, hatta kelimesi dahi birer küçük Kur'an'dır. Bu cihetiyle Kur'an’a külliyet kesbetmiş nazarıyla bakılabilir. Mesela, Güneş de müşahhas bir cüz iken, şeffaf eşyalar vasıtasıyla külliyet kesbeder.

Demek cüz'î, küllînin küçültülmüş bir modelidir. Küllîde ne varsa cüz’îde de vardır. Cüz’î ile küllî keyfiyeten aynı, kemiyeten farklıdır. Küllîde azametli ve haşmetli olan meseleler, cüz’îde de aynen ama hulasa olarak vardır. Cüz’îye bakarak küllî hakkında fikir edinilebilir.

Meselâ;, insan cüz’î iken, insanlık küllîdir. İnsanlıkta ne varsa aynısı insanda da vardır. İnsan ile insanlık arasında sadece kemiyet farkı vardır.

Aynı mana Kur’an-ı Kerim'de de vardır. Kur’an kitap olarak küllî iken, onun sure ya da ayetleri külliyet kesb etmiş cüz’î gibidirler. Yani Kur’an’ın umumunda yazılı olan hikmet ve manalar Kur’an’ın bir cüz’îsi olan Yasin sûresinde de aynı şekilde yazılıdır demektir. Nasıl Yasin suresi Yasin harfinde küçük hatlar ile yazılıyor ise, Kur’an da küçük bir surede küçük ve latif bir şekilde yazılmış demektir.

Kur’an bir kitap olmasına mukabil, içinde binlerce kitapları, hikmetleri ve manaları ihtiva eden binlerce kitap mahiyetinde küllî bir kitaptır.

Hulasa; Kur’an müşahhas tek bir kitap olduğu halde, sureleri ve ayetleri adedince ayrı kitapları içinde barından küllî ve geniş bir mahiyete sahiptir. Mesela, İhlâs suresi küçük bir Kur’an'dır.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 7.564
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Ziyaretçi (doğrulanmadı)
bir hakikatın daha inkişafına vesile oldunuz allah razı olsun
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...