"Nur-u Kur’an ile gördüm ki, birbiri içinde üç küllî dünya var: Birisi, Esma-i İlâhiyeye bakar, onların âyinesidir. İkinci yüzü âhirete bakar, onun mezraasıdır. Üçüncü yüzü, ehl-i dünyaya bakar, ehl-i gafletin mel’abegâhıdır." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Maneviyat büyüklerinin, kalpleri mahlûkattan keserek Hâlık’a bağlamak üzere yaptıkları hikmetli tavsiyelerini ibretle okuruz. Bu tavsiyeler, bazılarınca yanlış değerlendirilir ve dünya hayatından fiilen çekilme gibi, İslâm’ın ruhuna tamamen zıt bir yola girilir.
Böyle bir hataya düşmeyelim diye, Üstad Hazretleri bu dünyanın üç yüzü olduğunu ortaya koyar ve bunlardan “ikisinin” muhabbete lâyık olduğunu ifade buyurur.
Sevilmeye lâyık olan bu yüzler: “İlâhî isimlere ayna olma” ve “âhirete tarla olma” yüzleridir.
Dünyanın üçüncü yüzü, “nefsin heveslerini tatmin etme” yüzüdür. Dünyanın bir oyun ve eğlence olduğunu ders veren âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler bu üçüncü yüze bakıyor.
"Birinci yüzü Cenâb-ı Hakkın esmâsına bakar. Onların nukuşunu gösterir. Mânâ-yı harfiyle, onlara ayinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubat-ı Samedâniyedir. Bu yüzü gayet güzeldir; nefrete değil, aşka lâyıktır." (32. Söz)
Dünya ve kâinat Allah’ın isim ve sıfatlarının talim edildiği bir mekteptir. Dünyanın bu yüzü güzeldir, sevilmeye ve övülmeye lâyıktır.
İnsanın en mühim gayesi Allah’ın isim ve sıfatlarını talim edip hayatına onların nuruyla yön vermektir. İşte dünyanın bu yüzünde bu mâna hâkimdir. Dünyanın bu yüzüne küsülmez ve yüz çevrilmez.
"İkinci yüzü âhirete bakar. Âhiretin tarlasıdır, Cennetin mezraasıdır, rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir. Tahkire değil, muhabbete lâyıktır."
Dünya âhiretin kazanıldığı bir tarladır. Ebedî bir hayatı netice vermesi cihetiyle dünyanın bu yüzü de güzeldir ve sevilmeye lâyıktır.
İnsan dünyanın bu yüzünde ahiret hayatı için gerekli olan azık ve mahsulü temin eder. Burada eker, orada biçer. Dünyanın bu yüzünü de terk edip küsmek olmaz. Tam aksine ne kadar çok çalışılırsa, ne kadar hayır ve hasenat ekilirse güzeldir.
Bu dünya, insan aklının önüne serilmiş nice hikmet ve tılsımlarla dolu ilahî bir kitap ve Rabbani bir sergidir. Diğer bir ifadeyle bu dünya bir çiftlik ve bir tarladır. Burada ibadet, takva, zikir ve tefekkür gibi ulvî tohumları ekerek akıl ve ruhlarını tenvir edenler ahirette onu biçerler. Burada elhamdülillah diyen, orada onun meyvesini yer. Ancak bu ulvî hakikatlerden mahrum olarak yaşayıp, başta büyük günahlar olmak üzere zulüm, yalan, gıybet ve iftira gibi zehirli tohumları ekenler de orada bunların mahsullerini biçerler. Dünyanın sevilmeyen ve nefrete layık olan yüzü ise, dünyayı nefislerin tatmin edildiği bir eğlence ve oyalanma merkezi olarak görenlerin ve sadece ona meftun olan ve ona hasr-ı nazar edenlerin dünyasıdır.
"Üçüncü yüzü insanın hevesâtına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel'abe-i hevesâtı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünkü fânidir, zâildir, elemlidir, aldatır. İşte, hadiste varid olan tahkir ve ehl-i hakikatin ettiği nefret, bu yüzdedir."
Allah’ı ve ahireti unutturan, ehl-i dünyanın mel’abegâhı yani oyun ve eğlence yeri olan, onları günah bataklığına sürükleyen dünyanın bu üçüncü yüzü, çirkindir, zararlıdır, tehlikelidir, sevilmeye değil, tahkire lâyıktır.
“Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?” (En’am Suresi, 6/32)
Oyun ve eğlencenin süresi azdır, çabuk geçer. İşte bu hayat da aynen öyledir. Oyun ve eğlenceyle genelde çocuklar ve cahiller meşgul olur. Akıllı kimseler fani ve geçici oyunlarla oyalanmaz ve onlara itibar etmezler. Dünyada insana zevk ve lezzet veren şeyler hem değersiz hem de geçicidir, ahirete ait olan hakikatler ise daimîdir, kıymetlidir ve şereflidir. Nice güçlü ve saltanat sahibi kimseler vardır ki, kısa bir zaman sonra ya toprak altına girmiş veya zavallı bir duruma düşmüşlerdir. İnsan bu dünyada elde ettiği mal ve servetten faydalanıp faydalanmayacağını bilemez. Velev ki, belli bir süre fayda görse bile yine bir gün onlar elinden çıkacaktır.
Evet, insanları gaflete sokan ve dalalete atan dünyanın bu yüzüdür. İnsan dünyanın bu yüzüne küsmeli ve onu kalben terk etmelidir. Şayet terk etmez ise, Allah bazı musibet ve hastalıklarla küstürür ki, bu, dünyanın insana küsmesi demektir. Allah sevdiği kullarına dünyayı küstürür.
Mühim olan nokta, dünyanın lüzumsuz, malayani işlerinin iman hizmetine set çekmemesidir. Yoksa zühd ve takva dünyayı ve sebepleri tümüyle terk etmek demek değildir. Dünyayı kesben değil, kalben terk etmeliyiz. Gönlümüz Hak ile elimiz dünya ile olmalı.
On Yedinci Söz’de denildiği gibi; dünya; “Bir kitab-ı Samedânidir. … Hem bir mezraadır. … Hem birbiri arkasında âim gelip geçen âyineler mecmuasıdır. … Hem seyyar bir ticâretgâhdır. … Hem muvakkat bir seyrangâhtır. … hem bir misâfirhânedir.”
Cenab-ı Hak bu dünyayı, insanın ubudiyeti için bir mektep, bir talimgâh ve bir kışla olarak yaratmıştır. Öyle ise bu talimgâha ve mektebe gelenler, buradaki kulluk vazifelerini en iyi şekilde tekmil edip cennete layık bir insan olabilmenin azmi ve gayreti içinde olmalıdırlar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar