"O tekrarda yalnız bir kısım letaif kalır ki, pek geç usanıyor; devam eder, daha manaya ve tetkikata hiç ihtiyaç bırakmıyor. Gaflet kuvve-i müfekkireye zarar verdiği gibi ona zarar vermiyor." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Burada anlatılmak istenen husus; insan mahiyetindeki her bir duygu ve latifenin tatmin olma ya da ibadet şeklinin farklı ve muhtelif olduğudur.
İnsanın mahiyetinde binlerce hissiyat ve latife var. Bunların hepsinin ibadet ve vazifesi muhteliftir. Aklın vazifesi düşünmek, ibadeti ise tefekkürdür. Kalbin vazifesi sevmek, ibadeti ise muhabbetullahtır.
İşte Kur’an, insana hitap ederken bütün bu duygu ve latifelerin vazife ve ibadetine mutabık bir şekilde hitap ediyor. Yani ayet akla, kalbe, vicdana, ruha, zahirî ve batınî hasselere ayrı ayrı hitaplarda bulunuyor ve manevi rızık gönderiyor. Birisini beslerken, diğerini ihmal etmiyor.
Akıl ayetten hissesini alıp bir kenara çekildiğinde, diğer duygu ve latifeler de sıraya girip hisse ve payını alıyorlar. İşte bu hisse ve pay dağıtımında bazı duygular çabuk doyup kenara çekilirken, bazı duygular ise usanmadan ve bıkmadan ayetten hisse almaya devam ediyor. İnsanın midesinin doyduğu hâlde gözünün doymaması misüllü, akıl ve kalp doyduğu hâlde, uzun müddet geçtiği hâlde doymayan duygu ve latifeler de vardır.
İşte Kur’an’ın aslında ve ruhunda bütün bu duyguları doyuracak ve tatmin edecek ulvi feyizler mevcuttur. Şayet Kur’an‘ı sadece akla hitap edecek şekilde tercüme edip meal verilecek olunursa, diğer hasse ve duygular nasipsiz ve rızıksız kalırlar. Bu sebepten dolayı meal, Kur'an’ın yerini tutamaz.
Kur’an’ın her bir suresi, her bir ayeti ve hatta her bir harfi hakikat ve feyiz hazinesidir. Bazen bir tek harf, (Besmeledeki be harfi gibi) bir sahife kadar hakikatleri ders verir. Onun her bir harfi, bir havz-ı ekberdir; feyiz ve bereket suyu oradan gelip, kalplere ve ruhlara akar. O leziz bir kevserdir; suyundan içmekle doyulmaz.
Kur’an, uçsuz bucaksız bir okyanustur; her âlim istidat ve kabiliyeti nisbetinde onun derinliklerine dalar ve oradan dünyevi ve uhrevi saadete vesile olacak nice zümrütler, mercanlar ve yakutlar çıkararak insanlığın istifadesine sunar. Yazılan bütün tefsirler o okyanustan ancak bir damladır. Bu sebeple onun aslının ve mukaddes lafzının yerini hiçbir tercüme ve meal tutamaz.
“Okuduğun ayetlerin ve tesbihlerin manasını düşünme.” denilmiyor; akıl hissesini alıp bir kenara çekildiğinde diğer latifeler feyiz almaya devam ediyor, deniliyor. Yani Kur’an sadece akla hitap etmiyor, diğer hasse ve duygulara da hitap ediyor.
Öyle ise "Ben anladığımı anladım, bir daha okumama gerek yok." denilemez. İnsanın duygu ve hisleri mide gibi sürekli acıkır ve rızık ister. Biz de bu hisleri doyurmak için sürekli zikir ve kıraat ile meşgul olmak durumundayız.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar