"Onlara teklif edilen iman, icmalidir, tafsili değildir. 'Her bir ayete, her bir hükme ayrı ayrı, birer birer iman ediniz.' diye teklif yapılmıyor ki bu mahzur lazım gelsin." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İmanın sıhhat şartlarından birisi de Allah’ın peygamberler vasıtası ile gönderdiği dinin tamamını kabul edip tasdik etmektir. Yani iman tecezzi ve parçalanma kabul etmez. Bir insan; “Ben Allah’ın şu şu ayetlerini kabul ederim, ama diğer ayetlerini kabul etmem” derse, bu iman şekli Allah katında makbul ve geçerli bir iman değildir. Sıhhatli ve Allah katında geçerli iman, ancak dinin tamamını kabul etmek ile mümkündür.
İkinci husus; Allah bütününü temsil eden mücmel ifadeler ile imana davet eder. Meselâ; ahirete imana davet ederken, ahiretin bütün tafsilat ve kısımlarını tek tek sayarak; işte buna iman ediniz, demez; ahiret âlemini temsil eden hulasa bir ifade ile davet yapar. Bu da imanın şartları arasında, öldükten sonra dirilmek ve yeni bir hayat diye ifade edilir. Bu cümlenin alt seviyelerinde ahiretin bütün kısımları ifade edilmiş olur.
Burada teklif, imana kabiliyeti kalmamış kâfirlere yapılıyor. Bunların kendi iradeleri ile inkâr ettiklerini ve ileride de iman etmeyeceklerini Allah ezelî ilmi ile bildiği için, onları mes’ul kılmak için teklif yapıyor. Şayet, nasıl olsa bunlar iman etmezler diye teklif yapılmamış olsaydı, onlara bir itiraz hakkı doğardı. Bu itiraz hakkının ortadan kalkması için onlara iman etmeleri teklif ediliyor.
İmana kabiliyet kalmamış bu tip kâfirlerde derin inkâr fikri vardır. Bunlara, imana dair deliller daha beyan edilmeden, küfürleri kalplerinde iradeleri ile sabittir. Yani peşin hükümlüdürler. En beliğ ve kuvvetli deliller de getirilse, onlara bir fayda etmez. Bu manayı ayet geçmiş zaman siğası ile ifade ediyor. Yani, "onlar inkâr ettiler" denilerek peşin hükümlü olduklarına işaret ediliyor.
“İman tecezzi kabul etmez” hükmünün altında mühim mesajlar vardır. Bunlardan bir kaçını işaret nev’inden izah edelim.
Birincisi: Allah’ın gönderdiği mesajların bir kısmını kabul edip bir kısmını inkâr etmek, O’nun azametine dokunan bir davranıştır. Tümünü inkâr etmekteki hususiyet, bir kısmını inkâr etmekte de vardır. Böyle olunca da, tümünü inkârın hükmü ile bir kısmının inkârının hükmü aynıdır. Bu yüzden İlahî emirler bir bütündür, parçalanamaz.
İkincisi: İmanın rükünleri arasında sıkı bir münasebet ve muhkem bir alaka vardır. İman, âdeta parçalanması mümkün olmayan bir bütün gibidir. Bir binanın temel rükünlerinden birisini çekseniz, bina yıkılır. Aynen bunun gibi, iman binasının bir tuğlası hükmünde olan imanın bir şartını inkâr etsen, iman binası çöker.
Meselâ; Bir kişi Allah’ı kabul edip, ahireti inkâr etse, iman bütünlüğü bozulur, zedelenir ve vasfını kaybeder. Allah’ın isim ve sıfatları ahireti iktiza eder. Ahiret âlemi ise Allah’a iman esasına bağlıdır. Bu şekilde imanın bütün rükünleri birbirini iktiza eder ve sıkı bir irtibat ile birbirine bağlıdır.
Üçüncüsü: Allah, imanı bir bütün olarak kabul ediyor. İmanda tecezzi ve inkısamı kabul etmiyor. Ebedî bir saadeti kazanmak ancak imanı bir bütün olarak kabul etmekle mümkündür.
Dördüncüsü: Allah’ın bildirdiği emir ve yasaklarda en ufak bir kusur, en küçük bir hata olmayacağına göre, insana ne olmuş ki cüz’î ve basit aklı ile O’nun ayetlerini sorgulayıp inkâra yelteniyor. Belki bize eksik ve kusur gibi gelen ayetler, bizim hastalıklı ve noksan nazarımızın aldanmasıdır.
Bu mesele tafsilatlı olarak Risale-i Nur'da muhtelif yerlerde geçmektedir; tafsilatı için oraya müracaat edilebilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü