"Onların nazarları mukayyed olduğundan, hakikat-i mutlakayı ihata edemez." cümlesini İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Kur’ân’ın bu hâsiyeti beşerin eserlerinde bulunmadığı gibi, melekût cihetine geçen evliya ve sair büyüklerin netaic-i fikirlerinde de bulunamamıştır. Ve eşyanın bâtınına dalmış olan İşrâkiyun ve âlem-i gayba nüfuz eden Rûhâniyun dahi Kur’ân’ın bu hâsiyetini bulamamışlardır. Zira onların nazarları mukayyet olduğundan, hakikat-i mutlakayı ihata edemez. Bunlar ancak hakikatin bir tarafını bulur ve ifrat-tefritle tasarrufa başlarlar. Bunun için tenasübü bozup muvazeneyi ihlâl ediyorlar..."(1)
Burada nazar, akıl manasında kullanılmıştır. İnsanın görmesi, işitmesi sınırlı olduğu gibi, aklı da sınırlıdır. Sınırlı olan akıl mutlak hakikati tam olarak ihata edemez. Bu ancak, aklın vahye tabi olmasıyla mümkün olur. Yani aklın kavramaktan aciz kaldığı mutlak hakikatler ancak Allah’ın bildirmesiyle bilinir.
Allah’ın zatı, sıfatları, kâinatın ve insanın yaratılış gayesi, kabirden sonra gidilecek menziller gibi ulvî hakikatler ancak Kur’ân güneşinın ziyasıyla görünür ve bilinir.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Habbe.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
İnsan sadece dünyada terakki edebilir ahirette manevi terakki bulunmuyor. Lakin cennettin standart bir bakış nimeti de olacak yani burada anlayamadığımız şeyleri orada rahatlıkla anlayabileceğiz. Çünkü ahiret dinin galip geldiği bir diyardır burada hafi olan gerçekler orada zahir ve sarih olacak.