"Öyle de zahirden hakikate geçmek iki suretledir." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Her şeyin biri zahiri bir de batını yani içyüzü ve hakikati vardır. Ağacın dış görüntüsünden, iç kısmındaki faaliyetlerden, ta insanın simasından duygularına kadar, zahir ve batın hakikatine nazar gezdirebiliriz.
Zahirde gören gözdür, hakikatte ise göz bir penceredir, gören ise ruhtur.
Eşyanın zahiri, bildiğimiz şekilleri ve süratleridir. “Hakiki hakaik-i eşya esmâ-i İlahiyedir.” hükmünce, eşyanın hakikati ilahi isimlerdir. Meyvenin hakikati Rezzak ismine dayanır. Hayatın hakikati Muhyi (hayatı veren) ismine, suretlerin hakikati Musavvir, güzeliklerin hakikati Müzeyyin ismine dayanır.
Dış görünüş çoğu kere insanı aldatır. Kâfirlerden bahseden bir ayette, “Onlar dünya hayatından bir zahir (dış görünüş) bilirler.”(Rum, 30/7) denilmesi, zahirin aldatıcı olduğuna dikkat çeker.
Pek çok insan, ölümün zahirine bakar, onu korkunç bir hâdise olarak görür, korkar. Halbuki,
“Ölüm firak değil, visaldir, tebdil-i mekândır, baki bir meyveyi sümbül vermektir.”(1)
“Nur-u Kur’ân ile gördüm ki, ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de fakat mümin için asıl siması nuranidir, güzeldir gördüm.”
“Ölüm, idam değil, firak değil, belki hayat-ı ebediyenin mukaddemesidir, mebdeidir. Ve vazife-i hayat külfetinden bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Berzah âlemine göçmüş kafile-i ahbaba kavuşmaktır.”(2)
Evet, ölüm yeni bir doğumdur. Bu hakikati Mevlana şöyle dile getirir:
"Rahimdeki çocuk için doğmak oradan ayrılmaktır. Lakin, dünyaya geliş onun için yeniden açılmaktır."(3)
"Benim hayatım ölümümdedir. Asıl vatanımdan ne vakte kadar ayrı bulunacağım? Eğer bu dünyada sakin oluşum benim için bir firak (ayrılık) olmasaydı ‘Biz Allah’a döneceğiz.’ (Bakara, 2/156) denilmezdi."(4)
Zahire aldananların yanıldıkları bir nokta da peygamberleri kendileri gibi beşer olarak görüp, onlara gelen vahyi reddetmeleridir. Halbuki, Kur’ân, zahiren lisan-ı peygamberîden sudur etmekle beraber; hakikatte Allah’ın kelamıdır.
Ağaçların dallarıyla insanlara meyve gönderen ilahi rahmet, Resulünün (asm.) diliyle de Kur’ân’ı göndermiştir. Dallar meyveleri kendileri vermediği gibi, Hz. Peygamberin (asm.) dili de Kur’ân’ın hakiki menbaı değildir. Hem meyve, hem de Kur’ân ilahi canipten gönderilmiştir.
Dipnotlar:
1) bk. Lem’alar, Yirmi Altıncı Lem'a.
2) bk. age.
3) bk. Mevlana, Mesnevi, V, 1797.
4) bk. age., V, 1800-1801.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar